Anasayfa İncelemelerBelgesel İncelemeleriThe Moelln Letters: Irkçı Kundaklamayı Hatırlayalım

The Moelln Letters: Irkçı Kundaklamayı Hatırlayalım

Yazar: Elif Betül Yaşar
The Moelln Letters: Irkçı Kundaklamayı Hatırlayalım
The Moelln Letters: Irkçı Kundaklamayı Hatırlayalım

28. Uluslararası Uçan Süpürge Film Festivali’nde film ekibinin de katılımıyla izlediğim The Mölln Letters belgeseli, ırkçı bir saldırının geçmişiyle günümüz arasındaki bağlantısını kuruyor. Yönetmenliğini Martina Priessner’in yaptığı belgeselde, 1992 yılında Mölln’de gerçekleşen kundaklama olayına bir perspektif çizerek Almanya’da yaşayan Türklerin yaşantısını ve ayrışmışlığını da açıkça gösteriyor.

Belgeselin başından sonuna kadar Arslan ailesine odaklanıyoruz. Haberlerle açılan belgesel, Arslan ailesinin olayı anlatmasıyla ve tüm süreçte yaşadıklarıyla ilerliyor. Başından sonuna kadar ağır bir belgesel olduğunu söylemek istiyorum. Bunun sebebi biraz da tek plan çekimlerinin olması. Daha derinlemesine ve etkili bir akış sağlanabilirken süreç, yol ve mekân içi yakın planda eşyaların çekimi gibi sahneler, belgesel etkisinden çıkmasına sebebiyet vermiş. Olaylara daha fazla odaklanmak isterdim izlerken. Ayrıca belgeselin başından sonuna kadar “Acaba ne kadar objektif bir bakış açısıyla aktarılmıştır?” sorusunu da sürekli kafamdan geçirdim.

İbrahim Arslan, kundaklamanın üzerinden 30 yıl geçmişken arşivlerde kalmış bazı mektuplardan haberdar oluyor. Bu mektuplar, 1992’nin kasım ayında mağdur olan Türk aileleri için gönderilmiş destek mektuplarından oluşuyor. Fakat bu mektupların o dönem ailelere ulaştırılmamış olduğu fark edildiğinde, İbrahim Arslan mektupları alabilmek için yola çıkıyor. Özellikle de o dönem belediyenin taziye mesajı iletmiş olduğunu yazdırması fakat ailelerin o dönem taziye mesajı almayışı gibi detaylar, Alman belediyesinin gösterdiği ilgisizliği ve yanlışlığı şüpheye düşürüyor.

Çünkü bu mektuplarda birçok Alman vatandaş, kendi halklarından utandıklarını ve bu kundaklama işlemini yapanlardan tiksindiklerini yazıyor. “Onlar da Alman fakat biz onlar gibi değiliz.” diyorlar. Hatta birçok küçük çocuğun o dönem olaydan haberdar olup da destek mesajları yollamaları, gönüllerinde açtıkları sevginin büyüklüğünü gösteriyor. İbrahim Arslan da mektupları yazan kişileri ziyaret etmeye başlayarak bu zorlu süreci anlatıyor ve dayanışma sağlanıyor. Özellikle de hakkını alamamak üzerine yaşanılan öfkeden ötürü düşülen bu süreçte, arşivde kalan mektupların alınmasıyla süreç tamamlanıyor. Pekâlâ, tabii 30 yıl sonra…

The Moelln Letters: Irkçı Kundaklamayı Hatırlayalım

Arslan ailesinin yaşadıklarına çok yakın bir plandan bakıyoruz. Psikolojik anlamda olaydan sonra tetiklenmeleri, anksiyeteyle baş etme yöntemleri, aile içi yaşantılarına bu durumun sirayetini derinden görebilme imkânı bulabiliyoruz. Özellikle Namık Arslan’ın yıllar içerisinde anksiyeteyle baş etmek için yeme alışkanlığı kazanması ve sonucunda fazla kilolara sahip olması gibi. Yeliz’in, vefat eden ablasının ismi verilmesinden ötürü yaşadığı duygusal ağırlık içimize çok fazla işledi. Ne kadar Yeliz olaydan sonra doğsa da hayatına işlemiş durumda yangın günü.

Öyle ki tüm Arslan, Yaşar ve diğer evi yakılan Mölln’de yaşayan aileler bu parçayla yaşamlarına devam ediyorlar. Tüm hayatları bir hatırlama ve yaşatma üzerine kurulmuş oluyor. İşin kötü kısmı da yine Alman belediyesinin Türk aileler için bir çaba göstermiyor oluşu. Yangından sonra Mölln’deki evler yenilenerek Türk ailelere tekrar açılıyor. O yanık evlerde oturmak zorunda kalıyorlar çünkü Alman belediyesinin verebileceği başka bir ev yok. O kadar kötü ki. Bu hatırlama sirkülasyonu da sürekli bir şekilde devam ediyor ve acı tekrar tekrar yaşanıyor. Psikolojik yaşantıya da bu kadar derinden işlemesi, her yanık kokusunda tetiklenmeleri, bu acının büyüklüğünü derinden yaşatıyor bizlere. Sonrasında kendi aralarında toplanmaları ve ilerleyen süreçte gerçekleştirdikleri törenin daha da büyümesi, duygusal hatırlamanın ve dayanışmanın önemini gösteriyor.

The Moelln Letters: Irkçı Kundaklamayı Hatırlayalım

Belgeseli izleyene kadar 1992 yılının kasım ayında Mölln’deki kundaklama olaylarından ve sonrasında yaşanılan süreçten haberdar değildim. Göç eden Türk ailelerinin Almanya belediyesiyle aralarında yaşadıkları iletişim ve öfkenin dışavurumu bana da geçti. Özellikle de ses çıkarmanın önemini tekrar tekrar gösterdi bizlere. 75. Berlin Uluslararası Film Festivali’nin Panorama bölümünde yer alan belgesel, Uluslararası Af Örgütü ve En İyi Belgesel Film dalında Panorama İzleyici Ödülü’nü de kazanmıştı. Hatırlama ve anma kültürünün önemini göstermesiyle dayanışma ve birliğin dindirdiği duygularla seyirciyi etkilediğini ve hatırlama kültürünü yaydığını düşünüyorum.

The Moelln Letters: Irkçı Kundaklamayı Hatırlayalım

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...