Saw X: Geçmişin İntikamı
Bu inceleme spoiler içermektedir.
Son çıkan filmleriyle eski kalitesine bir türlü ulaşamayan Saw serisi onuncu filmi ile yeni bir başlangıç yaparak köklerine geri dönüyor. 13 milyon dolarlık bir bütçeye sahip olan Saw X’in yönetmenlik koltuğunda daha önceden Saw VI ve Saw 3D’yi yönetmiş olan Kevin Greutert oturuyor. Filmin senaryo tarafındaysa Jigsaw ve Spiral’in arkasındaki ikili yazarlar Josh Stolberg ve Pete Goldfinger bulunuyor. Oyuncu kadrosuna baktığımızda, yıllar sonra ikonik Jigsaw karakteri ile seriye yeniden dönen Tobin Bell ve hayran favorisi Shawnee Smith’in yanı sıra Steven Brand, Synnøve Macody Lund, Michael Beach ve Paulette Hernández gibi yeni yüzler yer almakta. 118 dakika ile en uzun Saw filmi olan Saw X, Saw ve Saw II’nin arasında geçen bir prequel görevi görüyor. John Kramer’ın beyin kanseriyle mücadelesini ve onu mucizevi bir tedaviyle kandıranlara yaptığı işkenceyi konu alan filmde her zaman olduğu gibi bolca tuzak bulunuyor ve bunların bazıları sınırları zorlayan cinsten. Ayrıca Tobin Bell’in Jigsaw rolündeki performansı her zamankinden daha iradeli ve eğlenceli. Şimdi Jigsaw’un kişisel oyununu oynama zamanı!
Filmin ilk perdesi John Kramer’ın ölümcül kanser teşhisi hakkındaki yıkıcı gerçeği öğrenmesi ile açılarak, John’un erken ölümle yüzleşme dramasını oynamasına izin veriyor. Bunun üzerine bir kanser terapi grubuna katılan John burada ona mucizevi bir kanser tedavisini anlatacak olan Henry Kessler (Michael Beach) tanışır. Artık sağlıklı olan Henry’nin Meksika’da hayat kurtarıcı bir tedavi gördüğünü öğrenince oldukça şaşırır. Bu mucizevi tedavi Kramer’ı, Meksika’da beyin ameliyatı yapan Dr. Cecilia Pederson’un (Synnøve Macody Lund) ağına gönderecektir. Cecilia ve etrafındaki sahte profesyonellerden oluşan bu ekip, ölmekte olan insanların umutlarını ve paralarını çalarak onları ölüme terk eden en kötü türden bir dolandırıcılık oyununun parçasıdır.
Filmin ikinci perdesinde John Kramer bu işin arkasındaki aldatıcı gerçeği öğrendiğindeyse işte bu kez yanlış adama bulaştılar diyorsunuz. Aldatıldığını anlayan John sorumluları korkunç bir şekilde cezalandırmak için işe koyulur. John, Amanda’nın da yardımıyla bütün ekibi yakalayarak Jigsaw oyunlarını oynamak için onları bir depoya hapseder. Jigsaw’un korkunç oyunları devam ederken dolandırıcılık mağdurlarından birisi olan Parker Sears (Steven Brand), elinde silahla intikam almak için gelecektir. Sözde masum birisi olan Parker aslında gizli bir şekilde Cecilia için çalışmaktadır. Oyunun kurallarını bir bir çiğneyen, Jigsaw’un bile yapmayacağı şeyleri yapan, masum insanları ve hatta çocukları öldürecek kadar kötü bir insan olan Cecilia, John ve Amanda’ya oldukça zorlu anlar yaşatacaktır. Yine de hepimizin bildiği Jigsaw’u hafife almamak gerek aklındaki bütün planlarını uygulaması için doğru zamanı bekliyor olabilir.
Saw X serideki diğer filmlerin karşısında durarak John Kramer’ın sosyopat, tanrı kompleksli kötü bir adam olduğu fikrine karşı çıkmak istiyor. John’un filmdeki seçimleri onu daha ilgi çekici ve insani bir karakter haline getirmiş. Bu yüzden Tobin Bell, filmin duygusal merkezinde yer alıyor. Film izleyicinin John’a sempati duymasını istiyor ve bunu da senaryoyu doğru bir şekilde yedirerek başarmış diyebilirim. Evet doğru duydunuz bu filmde ilk kez kendinizi Jigsaw’un tarafını tutarken bulursanız şaşırmayın. Filmin asıl amacı John’u dürüst ve iyi bir insan gibi göstermek olmasa da Saw X, ahlaki kurallarına her zamankinden daha çok önem veriyor. Zaten Jigsaw’u diğer korku karakterlerinden ayıran en önemli özelliği de bu. Eğer sıradan masum birisiyseniz, hayatta kalmak için savaşmak zorunda değilsiniz. Saw X’te gayet iyi bir şekilde bu amaca hizmet ediyor. Tabii Saw X’in büyük kısmını etkili kılan şey, John Kramer’ın perdenin arkasındaki adam rolünü bir kenara bırakarak aksiyona dahil olması olmuş. Senaryoyu John’a odaklamak aynı zamanda 81 yaşındaki Tobin Bell’in serideki en iyi performansını sergilemesine de olanak tanımış. Saw X, Tobin Bell’in omuzlarında rahatça duruyor, Bell’de bu sayede ustalığını mükemmelliğe taşıyor.
Tobin Bell’in yanı sıra Saw X’in bir diğer gizli silahıysa Synnøve Macody Lund’un canlandırdığı Doktor Cecilia Pederson. Synnøve Macody Lund’ın film boyunca karakterine bağlı kalarak davranışları ve eylemleri ile Cecilia’yı tam bir kötü adam haline getiriyor. Kötü niyeti başından beri belli olan Cecilia Pederson, serinin şu ana kadarki en başarılı yazılmış kötü karakterlerinden birisi olmuş. Saw X’in yardımcı oyuncu kadrosu da film boyunca zaman zaman parlayacak anlar elde ediyor. Amanda’nın, Gabriela (Renata Vaca) ile olan psikolojik bağlantısı Shawnee Smith’e daha önce sorun yaşadığı bir karakteri daha iyi anlama şansı veriyor. John’un kendi ahlaki kuralları ile Amanda’nın bu davranışları sorgulaması, bu iki karakter arasında duygusal çelişkiler yaratıyor. Saw X, izleyici için yeni ve eski karakterlere hikâyeyle bağlantı kurma şansı verirken diğer filmlerin aksine daha farklı bir his yaratmaya çalışmış.
Bundan önceki Saw filmlerinin kurguları oldukça karmaşık ve takip etmesi zordu fakat Saw X olay örgüsünü merkeze alarak ustaca kullanmış. Filmde zaman atlamaları olmadığı için oldukça doğrusal bir şekilde ilerliyor bu da onu hikâye açısından daha anlaşılabilir bir film haline getiriyor. Ayrıca içi boş bir ‘torture porn’ olmaktan sıyrılmasını da sağlamış. Dikkatlice kurgulanan Saw X o kadar heyecan verici bir şekilde inşa ediliyor ki, filmin sonlarında “Hello Zepp” müziği çaldığında zaten gelecek olan ters köşeyi (plot twist) hemen anlıyorsunuz. Müzik demişken serinin artık müdavimi olan Charlie Clouser bir kez daha besteci olarak karşımıza çıkıyor. Clouser genellikle Meksika ezgileri ile harmanlanmış duygusal ve ağır müzikler bestelemeyi seçmiş. Filmin konusu ve işleyişini düşününce gayet yerinde bir seçim diyebilirim.
Tabii Saw’u, Saw yapan en büyük detaylardan birisi olan akılda kalıcı tuzaklarını da unutmamak gerekiyor. Filmde yedi adet tuzak bulunuyor ve bunların bazıları midenizi bulandıracak kadar dehşet vericiler. Saw X’in tuzakları belki ‘Needle Pit’, ‘The Rack’ veya ‘Reverse Bear Trap’ kadar akılda kalıcı olmayabilir yine de bazıları oldukça zekice tasarlanmışlar. Mateo’nun kendi beyninden parça çıkarmasından, gözleri yuvalarından çıkaran vakum aletine kadar ilginç tuzaklar bulunuyor ki bunlar son dönemde çıkan Saw filmlerine göre çok daha ürkütücü ve etkili tuzaklar olmuş. Serinin hayranlarını bu konuda kesinlikle tatmin edecek kadar kanla dolu. Örneğin Valentina’nın bacağını kesip kemik iliğini boşaltması belki de filmin en izlemesi zor sahnelerinden birisiydi. Filmdeki bazı tuzaklar buradaki suçlular için önceki filmlerden daha uygun olmuş. Beyin cerrahı numarası yapan Mateo’nun kendi beyni üzerinde operasyon yapması veya taksicilik yapan Diego’nun kollarındaki eti parçalayıp bombadan kurtulması gibi mantıklı tuzaklar var. Bir başka önemli detaysa Jigsaw’un ilk kez kendini, kendi hazırladığı bir tuzağın içerisinde masum bir çocuk ile bulmasıydı. Masum bir çocuk olan Carlos için John Kramer kendi katı kurallarını bir kenara atarak kendini riske atıyor. Saw X serinin şimdiye kadar cesaret edemediği şeyi yaparak John Kramer’ın insani yüzünü izleyiciye gösteriyor.
Elbette Saw X’in getirdiği heyecanlar, filmin hatasız olduğu anlamına gelmiyor. Filmin en büyük sorunlarından bir tanesi aceleye getirilmiş sonuydu. Özellikle çok ani bir şekilde biten filmin sonunda John ve Amanda’nın nereye gittikleri ve ne yapacakları potansiyel bir olay örgüsünün devamı için yarım kalmış bir son olarak görüyorum. Bir diğer soru işaretiyse Doktor Pederson’ın tuzağından kurtulması ve karakterin ucunun açık bırakılmasıydı. Bu da Saw II açısından devamlılık sorunu yaratıyor. Ayrıca filmde birçok yan karakterin zorlu tuzaklarla baş başa kalması fakat asıl kötü karakterin oldukça basit tuzak ile sınanması iyi olmamış. Son olarak eğer post-credits’i beklerseniz filmin fanları için ufak bir sürprizi daha var.
Serinin neredeyse 20. yılında Saw X, seriyi her zamankinden daha yükseğe taşımayı başaran hem duygusal hem de gerilim yüklü bir derinlik sergiliyor. Saw X oldukça düşük beklenti ile izlediğim bir filmdi fakat Saw VI’da olduğu gibi Kevin Greutert beni tekrar şaşırtmayı başardı. Saw X sadece son yıllarda yapılmış en başarılı Saw filmi değil, serinin en neredeyse orijinali ile birlikte en iyi filmi olmuş. Zengin karakter gelişimi ile Saw X, Jigsaw’u asıl görevine geri döndürürken bu seride hala bir hayat olduğunu gözler önüne seriyor.
Puan: 8/10
Saw X: Geçmişin İntikamı