Anasayfa İncelemelerBelgesel İncelemeleriDedemin Evi: Göçmen Ruhların Köklerini Hissettiğimiz Bir Belgesel

Dedemin Evi: Göçmen Ruhların Köklerini Hissettiğimiz Bir Belgesel

Yazar: Aleyna Şafak
Dedemin Evi: Göçmen Ruhların Köklerini Hissettiğimiz Bir Belgesel
Dedemin Evi: Göçmen Ruhların Köklerini Hissettiğimiz Bir Belgesel

Dedemin Evi, 2025 Türkiye yapımı bir belgesel film. Yapım, 36. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde gösterime girmiştir. Belgeselin yönetmenliğini Gülten Taranç ve Ragıb Taranç üstlenen yapımın, senaryosunu ise Buğçe Çalışkan yazmıştır.
Belgesel, Buğçe’nin dedesinin Yunanistan’dan Türkiye’ye göçünü merkezine alırken babasının de Bulgaristan’dan göçü üzerinde duruyor.

Dedemin Evi, son zamanlarda izlediğim en başarılı belgesellerden biri olarak yerini aldığını söyleyebilirim. Özellikle Ankara Film Festivali’nde belgesel türünde karşıma çıkan yapımların büyük bir kısmı —en azından benim izlediklerim— “göç” temasını ele alıyor; üstelik bu yapımların önemli bir bölümü “Yunanistan ve göç” ekseninde şekilleniyor. Bunun nedenini hâlâ tam olarak çözebilmiş değilim. Ancak Dedemin Evi açık farkla bu konuda izlediğim en iyilerden biri. Aile kökenlerindeki derin bağların, birçok kişinin röportajlarıyla birlikte akıcı bir şekilde anlatılması beni hiç sıkmadan odaklanmamı sağladı. Ancak aynı akıcılığı kurgu ve color grading açısından hissettiğimi söyleyemeyeceğim.

Dedemin Evi: Göçmen Ruhların Köklerini Hissettiğimiz Bir Belgesel

Dedemin Evi: Göçmen Ruhların Köklerini Hissettiğimiz Bir Belgesel

Kendini, kendi kimliğini keşfetmek ve öğrenmek isteyen Buğçe, dedesinin yanına gider. 1974 yılında Yunanistan’dan göç etmek zorunda kalan dedesi, torununun merak ettiği olayları anlatır. Bu merak Buğçe’yi arabayla Yunanistan’a götürür. Orada özellikle dedesinin akrabalarından hâlâ yaşayanlar vardır. Kendi atalarıyla ilgili merak ettiği ne varsa hemen hemen her sorunun cevabı akrabalarda gizlidir. 1970’li yıllarda Yunanistan’da meydana gelen olayları birinci ağızdan dinleriz.

Daha sonra Buğçe arabasıyla Bulgaristan’a gider. Babası orada yaşamaktadır ve birkaç yıl önce Buğçe de Bulgaristan vatandaşı olmuştur. Bulgaristan’da yaşanan olayların üzücü ve korkunç detaylarını da aynı şekilde dinleriz.
Hem Yunanistan hem Bulgaristan için yuvalarından göç etmek zorunda kalan Türklerin hikâyesi tüylerimi diken diken etti. Eminim ki hâlâ bilinmeyen ne çok hikâye vardır.

Belgeselde bu olaylar anlatılırken en başarılı taraflardan biri eski arşivlerden bulunan videoların kullanılmasıydı. Çok detay vermeyeceğim, spoiler olmasın; ancak o görüntüleri izlemek ayrı bir keyif verdi. Her türlü izlemeye değer bir belgesel olduğunu düşünüyorum.
Belgeselin ses ve müzik tasarımının özgün olması, yapımın anlamlı bir bütün oluşturduğunu bizlere gösteriyor. Anlatılan özgün hikâyelerin yanında özgün müzik seçimi, anlatılan konulara derinden bağlanmamızı sağlıyor.

Ancak kurgu ve çekim için aynısını söyleyemeyeceğim. Dedemin Evi, her ne kadar başarılı bir yapım olsa da belgeselin genel kurgu dili oldukça orantısızdı. Birbirinden güzel ülke manzaraları çok güzel drone çekimleriyle verilmiş. Fakat bu çekim açıları fazlaydı diyebilirim. Bir şehir tanıtılmadan önce drone çekimi gösterilmiş, sonra küçük detaylara girilmiş. Bu algoritma, bahsedilen şehirler kadar çekim açılarıyla anlatılsaydı seyircide güzel bir tat bırakabilirdi; ama benim açımdan çok fazlaydı. Ardından fark ettiğim diğer detaylardan biri birkaç “olmasa da olur” sahneydi. Arka planda dramatik etkiyi artırmak için hikâyeye vurgu amacıyla sahneler koyulmuş. Ancak bunun bir bahçe, çiçek ya da çimen görüntüsü olmasına gerek var mıydı? Bu durum tartışılabilir elbette.

Dedemin Evi: Göçmen Ruhların Köklerini Hissettiğimiz Bir Belgesel

Dedemin Evi: Göçmen Ruhların Köklerini Hissettiğimiz Bir Belgesel

Belgeselde en çok eksik gördüğüm konu ise “color grading”. Çekimler profesyonel olarak yapılmış; fakat renk düzenlemesi sanki Premiere Pro ya da DaVinci Resolve’da Auto Color Correction özelliğiyle yapılıp bırakılmış gibi görünüyor. Belli başlı yakın plan sahnelerin renk ayarlarına daha çok önem verilmiş gibi. Genel olarak belgeselin bir renk uyumu yok. Ancak final sahnesinin renk tonları muazzamdı. Sımsıcak duygu, kamera hareketi, kurgunun düzeni ve müzikle olan uyum birleşince gerçekten başarılı bir final sahnesi yapıldığı belli oluyor. Keşke bu renk tonu bütünlüğü tüm belgeselde olabilseydi.

Sonuç olarak, Dedemin Evi, eksiklerine rağmen konu ve bütünlük açısından başarılı bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Kurgunun bazen abartılı, bazen uyumsuz olması bir eksiklik olsa da konu akıcılığıyla bu durum göze batmıyor. Color grading ise belgeselin en eksik kalan kısmıydı; bu durum üzerinde çalışılabilir. Yine de emeği geçen herkesi tebrik ederim ve Ankara Film Festivali’nde izlenmesi gereken belgesellerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Dedemin Evi: Göçmen Ruhların Köklerini Hissettiğimiz Bir Belgesel

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...