Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleriWatership Down: Tepeye Giden Zorlu Yolculuğun Hikayesi

Watership Down: Tepeye Giden Zorlu Yolculuğun Hikayesi

Yazar: Ecemnur Özgür
Watership Down: Tepeye Giden Zorlu Yolculuğun Hikayesi

Watership Down: Tepeye Giden Zorlu Yolculuğun Hikayesi

Watership Down, Richard Adams’ın 1972 yılında yayımlanan ve tavşanların hayatta kalma mücadelesini konu edinen aynı adlı romanının bir animasyon uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor. İlk olarak 1978’de çizgi filme aktarılan Watership Down, 2018’de Netflix ve BBC ortak yapımı olarak karşımıza çıkan 4 bölümlük bir mini dizi. Dizinin senaristliğini Tom Bidwell, yönetmenliğini ise Noam Murro üstleniyor.

Bir kitap uyarlamasının, esere olabildiğince sadık kalınarak çekilmesi isteniyorsa, bence en uygun format mini dizidir. Çünkü kitap uyarlamaları film olarak çekildiğinde, anlatılmak isteneni iki saate sığdırmak adına bazı detaylar çıkarılmak zorunda kalınır ki bu durum izleyicilerde eleştirilere yol açabilir. Sezonluk dizi formatında ise orijinal hikayeden uzaklaşılabilir. Bu nedenle, kitap uyarlamaları için ideal seçeneğin mini dizi olduğunu düşünüyorum. Böylece seyirciyi sıkmadan ve konuyu da gereksiz yere uzatmadan keyifli bir izleme deneyimi sunulabilir. Watership Down için de bu tercih gayet isabetli olmuş.

Watership Down: Tepeye Giden Zorlu Yolculuğun Hikayesi

Watership Down’un anlattığı hikaye, bir tavşan kolonisindeki tavşanlardan Fiver’ın gördüğü bir rüya üzerine kurulu. Fiver, karşıda gördükleri bir tepeye gitmeleri gerektiğine inanır ve onunla gelmek isteyenlerle birlikte kendi kolonilerinden ayrılma planları yapmaya başlar. Ancak hayatta olduğu gibi tavşanların dünyasında da bir güç hiyerarşisi mevcuttur ve koloninin lideri bu girişimi engellemek için bazı tavşanları görevlendirir.

Aslında dizi, tavşanlar üzerinden bir sistem eleştirisi sunmaktadır. Lider, muhafız tavşanlar tarafından yuvasında korunurken, tavşan kolonisi yiyecek bulmakta zorluk çekerken kendisi adeta bir yiyecek yığını içinde yaşamaktadır. Canı istemediği sürece de kimseyle görüşmemektedir. Böyle bir liderin tavşan halkını anlayabilmesi mümkün müdür? Peki bu tavşan kolonisi bu şartlar altında ne kadar varlığını sürdürebilir? İşte tam bu noktada Fiver ve gördüğü rüyalar devreye girer.

Bu rüyalar aslında birer metafor olarak yorumlanabilir. İstersek ileri görüşlü yeni bir liderin doğuşu, istersek de ilahi bir mesaj olarak algılayabiliriz. İşte burada da o mesajlara inanıp harekete geçenlerin hepsi yolun sonunu göremese de verdikleri mücadelenin hiçbir şey yapmadan beklemekten daha iyi bir seçim olduğunu anlarlar. Bu mücadele sırasında karşılarına onları yavaşlatan pek çok zorluk çıkar: yardımsever görünümlü ama kötü niyetli tavşanlar, insanlar, insanların tuzağına düşmüş tavşanlar… Bu anlarda, yaşam mücadelesi için bulundukları yerden ayrılan tavşanların yolda fark ettikleri en önemli şeylerden biri özgürlükleri, diğeri ise dişi ve erkek tavşanların hayat içindeki rollerinin ne kadar önemli olduğudur. Bir türün diğerinden üstün olmadığını; ancak birlikte olduklarında bir bütün oluşturabildiklerini bu şekilde gözlemleriz.

Watership Down: Tepeye Giden Zorlu Yolculuğun Hikayesi

Şimdi biraz da teknik detaylara değinecek olursak; konunun tavşanlar üzerinden anlatılması sebebiyle animasyon, seyirci kitlesini genişletmek açısından oldukça doğru bir tercih olmuştur. Ancak animasyon söz konusu olduğunda, dikkat edilmesi gereken bazı önemli unsurlar vardır. Bunların başında seslendirme ve görüntü kalitesi gelir.

Açıkçası animasyonun gerçeğe oldukça yakın bir görüntü kullanmasından dolayı tavşanlar arasında çok az ayırt edici özellik bulunmaktaydı. Bu durum da hangi tavşanın kim olduğunu anlamayı zorlaştırıyordu. Hatta bu diziyle ilgili en büyük eleştirim bu olabilir. Çünkü yaban tavşanları oldukları için hepsinin rengi aşağı yukarı aynıydı ve ayırt edici başka hiçbir unsur kullanılmadığı için özellikle kalabalık sahnelerde kimin hangisi olduğunu seçmek oldukça güç oluyordu. Tam da bu noktada, seslendirenlerin etkisi devreye giriyor ve izleyiciyi bu karışıklıktan kurtarıyor. Bu açıdan seslendirme, bu dizi için hayati bir öneme sahipti.

James McAvoy (Hazel), Nicholas Hoult (Fiver), John Boyega (Bigwig), Daniel Kaluuya (Bluebell) gibi başrol oyuncuları dizinin orijinal seslendirme kadrosunda yer alıyor. Bence karakteristik seslerin seçilmesi, karakterlere aşina olmamızı sağladı. Diziden kopmamıza izin vermeden, bizi içine çeken ifadelerle olayları takip etmemizi kolaylaştırdı. Animasyon gerçeğe çok yakın çekildiği için belki de seslendirmeleri oldukça doğal tutmuşlar. Ayrıca dizinin Türkçe dublajındaki seslendirmelerin de en az orijinalindeki kadar başarılı olduğunu belirtmeliyim.

Sesten bahsetmişken, çok kısa bir süre de dizideki müzik kullanımına değinmek istiyorum.

Normalde bir animasyon izlerken akılda kalıcı şarkılara rastlardım ancak Watership Down’da beni derinden etkileyen veya “çok iyiydi” diyebileceğim bir şarkı kullanılmamıştı. Buna rağmen, verilmek istenen duygulara yönelik müzik seçimleri başarılıydı. Özellikle gerilim anlarında kullanılan müziğin duygu yoğunluğunu artırmada etkili olduğunu söyleyebilirim.

Watership Down: Tepeye Giden Zorlu Yolculuğun Hikayesi

Görüntü kalitesine de değinecek olursak, izlemeye ilk başladığınızda “Acaba kaliteli bir yapım izlemiyor muyum?” sorusunu kendinize sorabilirsiniz çünkü alıştığımız animasyon görüntüsüyle karşılaşmıyoruz. Dikkat çekici tiplemeler, hayalperest tasarımlar, fantastik bir evren yok. Konuyu anlamaya başladıkça animasyonun görsel dünyasına da alışıyorsunuz ve o dünyanın içine girdikten sonra şunu fark ediyorsunuz: bazı animasyonlarda veya çizgi dizilerde sunulan işi ilgi çekici kılmak için çarpıcı efektler, verilmek istenen hissiyata göre kontrast veya canlı renkler kullanılırken bu dizide bunlara hiç gerek duyulmamış. Çünkü anlatmak istedikleri şey heyecanı yüksek bir macera veya duygularınızı harekete geçirmeyi amaçlayan bir dram değil. Hatta izlerken zaman zaman kendinizi bir belgeselle karşı karşıyaymışsınız gibi hissedebilirsiniz çünkü sizi adeta kendi hayatlarına dahil ederek konuyu işliyorlar.

Kendinizi bir noktada o tavşan kolonisinden biri gibi görebilirsiniz. Bu durum da onlarla aynı endişeleri taşımanıza neden oluyor. Bu duyguyu verme başarıları çok yüksek. Özellikle bazı anlarda adeta bir gerilim filmi izliyormuş gibi hissederek ekrana kilitlendiğim sahneler oldu. Sürekli panik, tetikte ve güvende olma ihtiyacıyla doluyorsunuz. Kime güveneceğinizi bilemiyorsunuz. En büyük yeteneğiniz yüksek koku alma duygunuz ve hızlı koşmanızı sağlayan bacaklarınızken, çok ileriyi öngörerek hareket edemiyorsunuz. Belki de bu yüzden Fiver’ın gördüğü rüyalara inanarak bulundukları yeri terk edip kendilerine yeni bir yaşam alanı arıyorlar ve o tepeye ulaşmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken aslında şüpheye düştükleri anlar da oluyor. Ancak günün sonunda karşılarına çıkan bütün işaretler onları bu yola davet ediyor. İşte biz de onların bu zorlu yolculuğuna eşlik ediyoruz.

Watership Down: Tepeye Giden Zorlu Yolculuğun Hikayesi

Karşılaştıkları pek çok zorluk oluyor. Bunları nasıl aşacakları ise biraz kadere, biraz emeğe, biraz da şansa bağlı. Çıktıkları bu yolda insanlara karşı çok dikkatli olmaları gerektiğini biliyorlardı ancak beklemedikleri şey kendi türlerinin de ne kadar tehlikeli olabileceğiydi. Aslında bu hikayeyi bize sunarken bir tarafı diğerinden daha acımasız göstermiyorlar, var olan gerçekliği olduğu gibi aktarıyorlar. Belki de seyirciye karşı bir manipülasyona girişmeden bunu yapmaları, bizi izleyici olmaktan çıkarıp onların içinden biri gibi hissetmemize neden olan önemli bir etken oluyor.

Eğer siz de kısa bir süreliğine onların hayatına dahil olmak isterseniz tavsiye eder, iyi seyirler dilerim.

Watership Down: Tepeye Giden Zorlu Yolculuğun Hikayesi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...