Three Kilometres to the End of the World: Romanya’nın Sessiz Tabuları
“Three Kilometres to the End of the World“, 2024 Cannes Film Festivali’nde Queer Palm ödülünü kazanarak dikkatleri üzerine çeken bir yapım, izleyenleri Romanya’nın Tuna Deltası’ndaki sessiz ve sakin bir köye götürürken; geleneksel değerler ve homofobinin bireyler üzerine çöküşünü gözler önüne seriyor. Filmekimi’nin en çekici filmlerinden biri olan ve Emanuel Pârvu’nun yönetmenliğinde şekillenen yapım, 17 yaşındaki Adi’nin kimliği ile yüzleşme ve özgürlüğünü arama mücadelesini ele alıyor. Romanya’nın 2025 Oscar için En İyi Uluslararası Film kategorisinde aday gösterdiği film; Saraybosna Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü kazandı ve Cineuropa Ödülü’nü alarak şimdiden uluslararası alanda dikkat çekici bir noktaya yükseldi. Eğer Filmekimi’nde bu cesur ve sarsıcı yapımı izleme şansınız olursa, Adi’nin hikayesi üzerinden Romanya’nın kırsal yaşamındaki tabulara ve ayrımcılığa tanık olmaya hazır olun.
Filmin ana karakteri Adi, kimliği ve arzularıyla yüzleşmek zorunda kaldığı travmatik bir olay yaşıyor. Küçük bir köyde yaşayan karakter, mahalle baskısı ve dini değerler üzerinden yapılan psikolojik ve sosyal baskılarla mücadele ediyor. Adi, hem kendi kimliği ile yüzleşme hem de bu toplumsal normlara uyma baskısı arasında sıkışıp kalıyor. Yönetmen Emanuel Pârvu, bu sıkışmışlık hissini minimalist bir yaklaşım ve doğal ışıkla izleyiciye aktarıyor. Film ilerledikçe, başta sessiz ve izole gelen köyün havası izleyiciyi boğmaya başlıyor. Gerilim arttıkça ve karakteri yakından tanıdıkça izleyici olarak Adi’nin çaresizliğine ortak oluyoruz. Geniş açılı çekimler Adi’nin yalnızlığını daha iyi hissetmemize yardımcı olurken; Pârvu’nun duygu yüklü anlatımı, hem bireysel mücadeleyi hem de toplumsal baskıyı derinlemesine hissettiriyor.
Filmdeki olaylar, Romanya’nın kırsalındaki muhafazakâr yapının ve homofobinin bireylerin yaşamlarını nasıl şekillendirdiğini çarpıcı bir dille izleyicisine aktarıyor. Kırsaldaki dini baskı ve geleneksel değerler, bireylerin kimliklerini gizlemek zorunda kalmasına ve mahalle baskısı altında yaşamalarına neden oluyor. Bu durum, filmde Adi’nin yaşadığı dışlanma korkusu ve özgürleşme mücadelesiyle derinleşiyor.
Romanya’nın mevcut politik ve sosyal iklimi, özellikle LGBTQ+ bireylere yönelik önyargı ve ayrımcılığı artıran muhafazakâr politikalarla şekilleniyor. Filmi bu bağlamda değerlendirirken, Adi’nin yaşadığı zorluklar ve özgürce kimliklerini yaşamanın nasıl imkânsız bir noktaya çekildiği gözler önüne seriliyor. Dinin ve geleneksel aile yapısının nasıl işbirlikçi bir yapıda olduğu ve bireylerin yaşam alanlarına müdahale ettiğini etkileyici bir şekilde izliyoruz. Yönetmen Pârvu’nun anlatım tarzı, Romanya’daki sosyal yapı ve politik baskının nasıl işlediğini anlamamızı sağlıyor.
Emanuel Pârvu’nun yönetmenlik tarzı, detaylı ve duygu yüklü anlatımıyla dikkat çekici. Tercih ettiği sinematografik dil, hem izleyiciye karakterlerin içsel çatışmasını hem de çevrenin baskısını hissettirecek bir ortam yaratıyor. Geniş ve sabit planlar, bir taraftan güzelliği ile bizi büyülerken diğer taraftan karakterlerin sınırlı ve kasvetli dünyasını gözümüze sokuyor. Yakın çekimlerle Adi’nin yaşadığı zorluklar sizin de derdiniz oluyor. Nefesinizi tutup, artık bir çıkış bulması için düşünmeye başlıyorsunuz. Filmde kullanılan doğal ışık ve pastel tonlardaki renk paleti, adeta bir belgeselvari hava katıyor. Bu sinematografik unsurlar, aslında çok da uzak olmadığımız bu hikayeyi daha da içselleştirmemizi sağlıyor.
Filmde kullanılan müzikler ise oldukça dikkat çekici ve minimalist. Gerginliği arttırmak ve izleyiciyi rahatsız etmek için genellikle sessizlik tercih edilmiş. Bu tercihle de karakterlerin yalnızlığını ve içsel çatışmalarını daha iyi hissediyoruz. Bu teknik ve sanatsal seçimlerle, Romanya’nın küçük bir köyünde yaşanan zorlukları ve toplumsal baskıyı anlamakta hiç zorlanmıyoruz.
Filmin, festival izleyicisi üzerindeki etkisi derin ve sarsıcı. Adi’nin sırf varoluşundan dolayı yaşadığı zorlukları izlemek hiç de kolay bir deneyim olmuyor. Film boyunca izlediğiniz yozlaşmış sistemden elinizi uzatıp Adi’yi çıkarmak istiyorsunuz. Toplumsal baskının ve devletin LGBTQ+ bireyler karşısında nasıl iki yüzlü olduğuna bir kez daha şahit oluyoruz. Bu durum, aslında bize çok evrensel bir hikayenin anlatıldığını gösteriyor. Birçok kişinin kendinden parçalar bulacağı ya da gözlemlerini hatırlayacağı bir hikaye izlemek isterseniz, şiddetle tavsiye ediyorum. İyi seyirler!
Three Kilometres to the End of the World: Romanya’nın Sessiz Tabuları