Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri The Wonder: Anlatıcının İçi ve Dışı

The Wonder: Anlatıcının İçi ve Dışı

Yazar: Tunahan İbiş

The Wonder: Anlatıcının İçi ve Dışı

“Merhaba. Bu başlangıç. The Wonder diye bir filmin başlangıcı. Tanışacağınız insanlar, karakterler tüm içtenlikleriyle hikayelerine inanıyor. Hikayeler olmadan hepimiz birer hiçiz, o yüzden sizi bu hikayeye inanmaya davet ediyoruz.”

Bunlar Sebastián Lelio’nun yeni filmini açıp kaparken seyircisi ile gireceği diyaloğun ilk sözleri. Bir film setindeki tamamlanmamış ev modelleri arasından bir yemek masasına, 19. yüzyıl İrlanda’sına gitmeden önce günümüzde geçen son görüntülerde duyuluyorlar. Ancak şimdiyi hatırlatan son emareler de olmayacaklar.

Lelio’nun filmografisindeki azizelerin sonuncusu, dört aydır yemek yemediği iddia edilen bir kızı gözlemlemek üzere kasabaya gelen Hemşire Wright. Bir rahibe ile vardiya değiştirerek bu mucizevi olayı günbegün izleyecek ve umulan o ki, görev bitiminde din çevresinin görüşlerini komite önünde onaylayacak. Bu sırada ziyaretçiler çoktan kızın olduğu evi doldurmaya başlamış ve hemşirenin itirazsızca kasabayı terk edeceğinden kimseciklerin de şüphesi yok. Wright’ın oradaki varlığında yalnızca bir geçicilik söz konusu.

Erkek temelli oluşumların yargılarına, kabul getirdiklerine direnen, sonunda görkemli bir kurtuluş olan yolculuklarına eşlik ettiğimiz Lelio kadınları… Şu ana dek anlatımları bir öncekine kıyasla hep güçlenmese de yönetmenin onları keşif şekli biraz daha başka bir yere evrildi. Hiç görmediğimiz travmaların veya duyunca ağırlığı altında hemen ezilmediğimiz sözlerin yankıları; karakterlerde birer hatırlama seansında, bomboş bakışlarda, küçük gülümsemelerin hemen ardında duyuldu. The Wonder, bu boşalım anlarını usul usul tırmanan bir suçlu şahitlikte, sanki akvaryumdan yayılan derin uğultulu müziklerin sessizlikle dansında buluyor. Geçmişten günümüze akan göz yaşlarında, artık direnemeyecek olmanın farkındalığında…

Hepimiz hikaye anlatmaya ihtiyaç duyuyoruz ama neden? Anlatılmasalar duyulmasını istediklerimiz mi unutulacak, yoksa kendi sesimiz mi? Bu sorulara Lelio’nun ulaştırdığı cevap, The Wonder’da hem kendinin hem de karakterinin bir başkasını kurtarmaya muhtaç hissedişi hakkında biraz. Kendi içinde olup bitenle, bir türlü atlatamadıklarınla uzlaşabilmek için kolektif bir anlatı formunu, sinemayı veya ağızdan ağıza dolaşan bir öyküyü üretmenin ardında tuhaf bir bencillik var. Çünkü anlatıcının yıkandığı dereye sizi davet mi ettiği, yoksa yalnızca üzerinize su mu sıçratacağı hakkında dinleyici veya izleyici olarak oraya yanaşmadıkça bir fikriniz olmayacak. Öğrendiğinizde karşılaştığınız şey hoşunuza gitmese bile yine de vaktinizi ve ilginizi harcamış olacaksınız, hatta belki daha fazlasını. Hikayenin size hatırlatmaya, şahit oldurmaya ya da yaşamadığınızı yaşatmaya çalıştıkları… Her birinin sorumlusu anlatıcının ta kendisi ve ona musallat olan dertleri.

Sanıyorum Lelio’nun bunca ihtimali mümkün kılan dördüncü duvarı, aramıza hikayenin sahibi ile örülen bu tuğla yığınını kırmaya çalışması da bundan kaynaklı. Yöntemi ise bilhassa aynı The Wonder gibi dönem işlerinin onu deneyim edeni içine alma, oradaymışçasına hissettirme uğraşını “terk etme” seçeneği sunmak. Sanki sadece başlığına bakılıp bir kenara fırlatılan bir gazete parçası gibi. Sana ne olduğunu ve ne olacağını en baştan bildiren, kendine yeterince önem atfetmeyen ama gözle görülmese bile sık sık değişen bir anlatı. 2022’nin çoklu evren temalarına karşı sanki nispet olsun diye aynı yıl çıkmış, orijinal hikaye anlatmanın önemine dair büyük sözlere sahip yapımların ardından The Wonder’daki bu mütevazı buluşu görmek çok değerli.

Hemşire ile kızın kasabaya haber yapabilmek için gelmiş gazeteciyle beraber yürüdükleri bir sahne var. Adam cebinden küçük bir şey çıkarıp kızın avucuna koyuyor. Verdiği bir tomatrop. Kenarlarındaki ipleri çevirdikçe ortadaki resmin, arkasına çizili olan ile hızla yer değiştirdiği bir oyuncak. Üzerindeki yüzlerde ise özgür ve kafeste olan birer kuş var. Kız, adama hangisinin doğru olduğunu sorunca gazeteci buna onun karar vereceğini söylüyor. Sebastián Lelio da kurgu ve gerçekle, seyircinin filmdeki rolüyle aynı böyle oynuyor. Güncelliğini kaybetmemiş çatışmaları hangi dönemden değerlendireceğimizi, kimin doğrusuna inanacağımızı bizim seçimimize bırakıyor. Kendini öncelemeden ve yaşanmış olanı kutsamadan. Sonra kız saymaya başlıyor:
“İçeri, dışarı, içeri, dışarı, içeri, dışarı…”

The Wonder: Anlatıcının İçi ve Dışı

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...