Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri The Kindergarten Teacher: İnceleme

The Kindergarten Teacher: İnceleme

Yazar: Şevket Demirci
SANATIN EN BÜYÜK HİZMETKARI

“Anna güzeldir. Güzellik bana yeter.” Beş buçuk yaşındaki çocuk güzelliğin kendisine yettiğini söylüyor ve ekliyor. “Anna sevdiğiniz herhangi biri olabilir ve benim için öğretmenimin yardımcısı Meghan.” Peki sizin için Anna kim?

2018 yılının ilgimi en çok çeken filmlerden biri olan The Kindergarten Teacher, kamuoyunda geniş bir kitleye ulaşamadı ne yazık ki. Hatta ulaştığı kitlelerce de çok beğenilmedi. Bu durum beni çok şaşırtsa da filmin bazı yönlerinde insanları ahlaki yönden rahatsız etmesini anlıyorum. Lakin ben bu konuda tam zıt yöndeyim. Ve bu filmi ahlaki yönden yani etiksel olarak inceleme kararı aldım. Tabii ki de Jimmy’nin şiirlerini de incelemeye çalışacağım. Bu küçük dehayı, ilk filmi olan Parker Sevak çok ilginç bir performansla oynarken, öğretmeni olan Lisa Spinelli karakterini de ünlü aktör Jake Gyllenhaal’un ablası Maggie Gyllenhaal oynuyor. Sara Colangelo’nun yönettiği bu film, benim için 2018’in hoş sürprizlerinden diyebilirim.

Lisa ve Jimmy

Lisa, anaokulu öğretmenliği dışında akşamları şiir kursuna gider. Lisa’nın sanata olan ilgisi onu bu yola sürükler. Fakat şiir yazma konusunda pek başarılı olamayan Lisa, bir gün anaokulundaki Jimmy adlı çocuğun volta atarken ağzından çıkan kelimelerin anlamlı olduğunu hatta bunun başarılı bir şiir olduğunu düşünür ve bir sonraki şiir kursu gününde bu şiiri okur. Hocasından ve diğer kurs üyelerinden olumlu tepkiler aldıktan sonra Jimmy’nin küçük bir deha olduğunu sezen Lisa, onun bakıcısı ile işbirliği yapar. Hatta Jimmy’nin şiirlerinin tek bir tanesini dahi kaçırmamak adına ona telefon numarasını verir ve aklına şiir geldiği anda kendisini aramasını söyler.

Lisa şiir kursunda verilen ödevleri Jimmy’ye kendi yöntemleriyle aşılamaya çalışır ve bunda da başarılı olur. Lisa, Jimmy’nin destek almasını düşünüp elinden geleni yapar. Buna onun bakıcılığını yapmak da dahil. Jimmy’nin şiirlerini kendisi yazmış gibi okuyan Lisa, hocasını etkiler ve hocasından şiir etkinliğine katılma daveti alır. Lisa bu daveti kabul eder ve Jimmy ile beraber davete katılır. Jimmy şiirlerini kendinden beklenmeyecek derecede özgüvenle okur. Herkesten alkış alan Jimmy bir deha olduğunu herkese gösterir. Şiirleri Lisa’nın yazmadığını öğrenen hocası onu sahtekarlıkla suçlar. İşte etik konusu tam da burada tartışılması gerekir.

Şöyle bir örnek sunmak istiyorum. Geçmişe gittiğinizi düşünün. Van Gogh’un yaşadığı zamana ve yere bir anda gittiniz. Van Gogh yaptığı eserlerin kötü olduğunu düşünüyor. Hatta onların bazılarını yırtıp çöpe atıyor. Bazılarını kaybediyor veya nasıl olsa hiçbir işe yaramayacak diye düşünüp, yarıda bırakıyor. Siz bunlara kayıtsız kalır mıydınız? Gözünüzün önünde sanat eserlerinin doğar doğmaz ölmesine nasıl tepki verirdiniz? Şahsen ben hayatımın amacının o eserleri korumak, kollamak olduğunu düşünüp elimden gelen her şeyi yapardım. Lisa da böyle düşünüyor. Bunu “Yeni bir Mozart’ımız var” demesiyle açıkça beyan ediyor. Ve bu düşüncelerle yapıyor ne yapıyorsa. Lisa sanatçı değil belki ama sanata en büyük hizmeti yapanlardan biri bana göre.

Görmezden Gelinecekler

Ahlak ya da etik ne derseniz deyin, bunların net birer doğrusu olmadığını hepimiz biliyoruz. Genelde insanlar bu konularda orta yolda konuşmayı sever ama ben öyle yapmayacağım. Bu mesele bence şuna dayanıyor; siz kazanmak için her yolun mübah olduğunu düşünenlerden misiniz? Başarı size göre koşulsuz şartsız en önemli unsur mu? Yani deha olduğunu düşündüğünüz birinin ailesine veya onun hayatına aldırmadan onun bu yönünü geliştirmeye çalışır mısınız? Ben ve hocam Lisa aynı şekilde düşünüyoruz. Bizce Jimmy şiirlerini okuduğu anda onların kaydedilmesi lazım hatta Jimmy ufak ufak şiir konusunda yönlendirilmeli. Bu yönlendirme onun çocukluğunu yaşamasına mani olmuyor zaten. Ona kafası karışacak işler de yaptırmıyor Lisa hocam. Banyoya götürüp dünyaya farklı açıdan bakmasını sağlamaya çalışıyor. Nitekim bunda da başarılı oluyor. Jimmy farklı bakış açıları ile tanışıyor. Tabii Jimmy’nin beş buçuk yaşında olduğunu unutmamak gerekir.

Biz, onu ne kadar büyük bir adam olarak görsekte o bir çocuk. Hayal gücü dünyasında neler olup bittiğini anlayamayız. Öğrenmesi gereken daha çok şey var ve işte bu yüzden Lisa onu uykusundan uyandırıp küçük küçük dersler veriyor. Onun hayal gücü dünyasına tuz biber olabilmek için yapıyor tüm bu yaptıklarını. Ailesinin destek olmayacağını hatta köstek olacağını anlayınca da işler karışıyor. Kendi çocuklarında ve kendinde sanatsal bir varlık yakalayamayan Lisa, kendince geleceğin Mozart’ı olarak gördüğü Jimmy’yi ailesinden bile habersiz kaçırıp yüzmeye götürüyor. Oradaki doğal güzelliklerle tanıştırıp, yeni bir şiir yaratabilme ortamı hazırlıyor. Akabinde Jimmy’den yine bir Anna şiiri geliyor.

Hakikaten çok güzel cümlelerle dolu, anlamı çok yoğun olan bir şiir. Lisa bunu da hemen yazıveriyor. Burada farazi bir soru sormak istiyorum, sizce Jimmy’yi göle Lisa değil de bir başkası götürse. Mesela babası veya bakıcısı. O şiiri not eder miydi? Hatta not etmeyi bırakın, onu dinler miydi? Bu soruya cevabı sizin yerinize film, son sahnesinde zaten veriyor. Bu sahnede Jimmy şiirim var dese de kimse onu duymuyor. Muhtemelen hayatının geri kalanında da duymayacakları gibi.

Kaçan Gemiler

Olaya bir de Lisa’nın olmadığı bir pencereden bakmak istiyorum. Jimmy’nin babası onu başka bir anaokuluna verdiğini farz edelim. Diğer anaokulundaki hocası Jimmy’nin şiirlerini fark etmeme olasılığı yüksek. Eğer Jimmy gerçekten bir deha ise bu senaryoda bir dehayı kaybetmiş oluyoruz. Onun sanat eserlerinin hiçbirini yakalayamamış oluyoruz. Lisa’nın, Jimmy’nin hayatında olduğu senaryoda bile Jimmy’nin sanat eserlerinden sadece bazıları hayata tutunabildi. Benim en beğendiğim şiirinin başını kaçırdı mesela Lisa. Bu çok kırılgan ve tek atışlık mermisi olan tabanca. Yakalayabilirsen yakalarsın, yoksa kaçar o gemi. Ve o gemilerden birçoğunun kaçtığına eminim.

Birçok insan Lisa’nın yaptıklarının yanlış olduğunu hatta suç bile işlediğini düşünüyor. Ben sanata hizmet eden bu davranışın çok yerinde olduğu fikrindeyim. Bazı aileler çocuklarının ne denli potansiyelli olduklarını anlayamayabiliyor. Aileleri suçlamak değil benim derdim. Sadece bu tarz çocukların yardım almalarını ve bu yardımın bazı sonuçlarının olabileceğini söylüyorum. Bazen başarı için fedakarlık yapmak gerekebilir. Lisa kendince bu fedakarlığı yapıyor aslında. Bunun ahlaki yönden yanlış karşılanması Lisa’nın aile üyelerinden biri olmaması mı yani? Jimmy’nin iyiliğini düşünen biri ailesinden olmayınca bu suç mu oluyor sizce?

Bunları Lisa’nın Jimmy’yi kaçırdığını değil onu küçük bir gezintiye çıkardığını düşünerek söylüyorum. Çünkü öğretmenlik eğitimi almış ve iyi niyetle davranan birinin çocuklardan birini, ebeveynlerinden ebediyen ayırma gibi bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum. Lakin Jimmy benden farklı düşünmüş ve Lisa’yı banyoya kilitleyip polise ihbar ediyor. Polisin de gelmesiyle Jimmy, Lisa’dan tamamen ayrılıyor ve bundan sonra belki de kimsenin onu dinlemeyeceği hayatına ilk adımlarını atıyor. Şiiri var ve kimse onu duymuyor. Şiiri olacak ve kimse onu duymayacak.

Parlayan Yıldız

Bir de Lisa’nın şiir kursunda Jimmy’nin şiirlerini kullanmasına değinmek istiyorum. Bu hocasınca sahtekarlık olarak değerlendirildi ama ben öyle düşünmüyorum. Sizce bu şiirleri 5 buçuk yaşındaki öğrencim yazdı deseydi aynı ciddiyeti, aynı ilgiyi sağlayabilecek miydi? Onun şiirlerini kullanmak istedi çünkü onun şiirlerinin hangi seviyede olduğunu öğrenmek istedi. Arada kendi de şiir yazdı ve Jimmy’nin şiirlerinin seviyesinde olmadığını görünce hakikati anladı. Jimmy gerçekten şiir konusunda dehaydı ve şiir davetine Jimmy’yi götürdü. Orada şiirleri kendisi değil Jimmy okudu. Bu şiirler kimin sorusuna da dürüst bir şekilde Jimmy cevabını verdi. Lisa sahtekar olsaydı orada şiirleri sahiplenirdi ve kimsenin de ruhu duymazdı. Lisa, Jimmy’nin şiirlerine kol kanat gerdi ve zamanı geldiğinde ise Jimmy’yi oyuna sokarak parlamasını sağladı. Jimmy de alkışlar eşliğinde parladı.

 

The Anna

Jimmy’nin şiirlerini derlemeye ve yorumlamaya çalıştığım bölüme geldik. Jimmy’nin ilk şiiri hepimizin de bildiği gibi Anna şiiri. Buyursunlar efendim:

Anna is beautiful
Anna güzeldir
Beautiful enough for me
Güzellik bana yeter
The sun hits her yellow house
Güneş onun sarı evine vurur
It’s almost like sign from God
Bu neredeyse Tanrı’dan bir işaret gibi

Jimmy; Anna’nın, Lisa’nın yardımcısı Meghan olduğunu söyledi. Meghan sarışın bir kadın. Saçlarını eve benzetmesi çok ilginç. “Anna güzeldir. Güzellik bana yeter.” açıkçası ben bu cümlelerdeki güzelliğin sevgi veya şefkat olduğunu düşünüyorum. Güneş ışığının Meghan’ın saçlarına değmesi Tanrı’dan nasıl bir işaret olabilir? Jimmy’nin esmer bir çocuk olduğunu düşünürsek Meghan’ın sarı saçlarından büyülendiğini ve belki de güneşin bir yansıması olduğunu düşünebiliriz belki.

 

The Bull

The bull stood alone
Boğa yalnız başına
In the backyard. So dark.
Arka bahçede. Zifiri karanlık.
I opened the door and stepped out,
Kapıyı açtım ve dışarı çıktım,
Wind in the branches.
Dallarda rüzgar.
He watched me, blue eyes.
Bana bir bakış attı, o mavi gözleriyle.
He kept breathing to stay alive.
Hayata tutunmak için nefes alıyordu.
I didn’t want him. I was just a boy.
Onu istemiyordum. Küçük bir çocuktum.
Say yes,
Evet de,
Say yes, anyway.
Yine de, evet de.

Küçücük bir çocuğun bu kadar çok metafor kullanabileceği aklımın ucundan geçmezdi. Zaten Anna şiiri söylenenden farklı şeyler anlatırken, buradaki boğa figürünün bir metafor olmama olasılığı yok bana göre. Sadece tek bir kelimeye dayanarak çılgın bir tahmin yapmak istiyorum. Bence boğa Lisa. Evet, Jimmy gece rüyasında Lisa’yı tam da şiirde tasvir ettiği gibi görüyor. Onu gece karanlığında yalnız başına ve çaresiz bir şekilde düşünüyor. Boğa onu rahatsız da etse, onu istemese de onun dediklerini yapıyor. Yine de yapıyor. Burada “him” geçmesine rağmen ben böyle düşünüyorum. “Her” deseydi zaten şüphem kalmayacaktı.

 

The Lion

It gets so dark it stays dark,
Etraf zifiri karanlık, karanlıkta kalır,
Even when i turn on the light.
Işığı açsam bile.
Then, it gets so bright the flowers bow to the sun.
Her yer aydınlanır çiçek güneşe eğilir.
Do you remember the lion?
Hatırladın mı o aslanı?
So quick and so strong.
Çok hızlı ve çok güçlü olanı.
He has no master,
Efendisi olmaz,
When his master is sleeping.
Efendisi uyurken.
And all his master does is sleep.
Ve efendisi tamamen uyuyor.

Bu şiir benim Jimmy’nin en sevdiğim şiiri. Şiiri düşündükçe farklı anlamlar çıkarılabilir. Ben karanlığı gece olarak düşünüyorum. Jimmy yine uykusundan uyanmış olacak ki zifiri karanlığı hissetmiş. Işığı açmanın gözlerini açmak olduğunu düşündüm tam da bu kelimeleri yazarken. Tekrar geri uyuyamamış ve şafak sökmüş. Belki de bahçelerinde olan çiçek, güneşe doğru yönelmiş. Buralara anlam verebiliyorum ama malesef aslan metaforunu çözmek çok güç. Ölü bir aslan hakkında olduğunu söylüyor Jimmy. Lisa ise avlanan bir aslan olduğunu düşünüyor. Belki bir metafor, belki de değil. Galiba bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

 

The Wedding

The gold rusts, the warmth breaks.
Altın paslanır, sıcaklık kırılır.
And the light comes at morning.
Güneş doğar sabaha
The police start their way to the dining hall.
Polis yemek salonuna yönelir.
And the sound of World War 3 is out there.
3. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyulur.
Dust is out
Toz duman olur
And pray God, the wedding is coming.
Ve Tanrı’ya dua et, düğün yaklaşıyor.
And the reciting poem is here.
İşte okunan bu şiir, kapında.

Sen büyüdün de Dünya Savaşı’nı falan mı biliyorsun? İlk satırdan hiçbir şey çıkaramadığımı itiraf etmeliyim. Ama geri kalan kısım Jimmy’nin evindeki bir sabahı anlatıyor gibi geldi. Ailesinden birini kuvvetli ihtimal babasını polise benzetiyor ve yemekteki tartışmayı da 3. Dünya Savaşı olarak yorumlamış. Tanrı kelimesini bu kadar kullanması Jimmy’nin evinin dinden çok uzak olmadığı manasına gelir. Yine kuvvetle muhtemel ki Jimmy yatmadan önce dua ediyor. Ve sanki Lisa’ya atıfta bulunmak için okunan bu şiir kapında diyor.

 

The End

Anna, get up. Remember,
Anna, kalk. Hatırla,
Loneliness is still time spent with the world.
Yalnızlık hala dünyayla geçirilen zaman.
Here’s the room with everyone in it,
İçinde herkesin olduğu bir oda var.
Your dead friends passing through you.
Ölü dostların rüzgar gibi geçiyorlar.
Like wind, through a wind chime.
Sanki bir rüzgar çanı gibi.
Don’t be afraid, Anna
Korkma Anna
The end of the road is so far ahead,
Yolun sonu çok uzaklarda,
It is already behind us.
Zaten ardımızda kaldı.

Yine bir Anna şiiri. “Yalnızlık hala dünyayla geçirilen bir zamandır.” Ben bu cümleye ne desem boş kalır. Bu yüzden yorum yapmayacağım. Açıkçası ben burada bahsedilen odayı mahşer yeri olarak düşündüm. Bütün dostların bir rüzgar gibi geçtiği ve herkesin olduğu mahşer yeri. Yolun sonu da bana göre ölümdür. Ve ölüm çok uzaklarda çünkü arkamızda kaldı. Çünkü mahşer yerindeyiz.

İlginizi Çekebilir: Brave New World: Klasik Bilimkurgu Eserinin Uyarlaması

Bunlar da ilginizi çekebilir

1 Yorum:

Avatar
Gündüz 31/07/2020 - 22:12

Harika bi yorum olmuş şiir detaylarına bayıldım

Yanıtla

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...