The Intouchables: Gerçek Bir Dostluk Hikâyesi
Orijinal adı ‘Les Intouchables’ olan 2011’de gösterime giren film, ülkemizde de ‘Can Dostum’ ya da tam çevirisi olan ‘Dokunulmazlar’ adları altında 2012 yılında vizyona girdi. Başrollerini Omar Sy ve François Cluzet’in paylaştığı komedi-dram türündeki filmin yönetmenleri Olivier Nakache ve Eric Toledano. Olivier Nakache ve Eric Toledano’nun izledikleri bir belgeselden (A la vie, a la mort) esinlenerek oluşturdukları uyarlama “Can Dostum” filmini ortaya çıkarmış. Bağımsız bir yapım olan bu film, daha vizyona girmeden hemen her festivalde adından söz ettirdi ve çok fazla ödül aldı. O dönemin en çok konuşulan filmi Les Intouchables aslında tarihi bir olayın gerçekleşmesini de sağladı. Fransa’da gerçekleştirilen 37. Cesar Ödül Töreni’nde ‘Les Intouchables’ filmi ile Omar Sy “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü aldı. Ve bu ödül, siyahî bir oyuncuya verilen ilk Cesar Ödülü. Bu arada bir bilgi geçelim, hikayenin gerçeğinde bakıcı olan Driss, siyahi bir adam değil. Bunun nedenini çok anlayamadım ama ırkçılık üzerinde durmuş olabilirler. Fakat Driss’in Philippe için çalıştığını düşünürsek çok mantıklı bir düşünce olduğunu düşünmüyorum.
Gerçek hayattan uyarlanan bu film aslında konu itibariyle ana akım sinemanın tipik özelliklerini barındıran bir konuya sahip, iki zıt kutbun hiç tahmin edilemeyecek mutluluk hikayesi. Teknik anlamda baktığımızda göze batacak bir kusuru olmayan filmde müzikler ön planda. Ludovico Einaudi tarafından bestelenen müzikler filmin sahnelerine çok güzel yayılmış. Bunun dışında Philippe’in müzik zevkinden dolayı çok eski zamanlarda yaşamış ünlü bestecilerin klasik eserleriyle de karşılaşıyoruz.
Zor zamanlarda tutunacak bir dal ararız. Bunlar filmler, kitaplar, aile, eskiye dair güzel bir anı veya bir arkadaş olabilir. İşte filmde de çaresiz bir adamın tutunduğu o dal, bir arkadaş.
Philippe bir paraşüt kazası sonucu felç kalıyor, karısının da bir süre sonra gerçekleşen vefatıyla depresyona giriyor ve iyice bakıma muhtaç duruma düşüyor. Philippe’ten biraz bahsedecek olursam: Zengin, modern, ciddi ve sanat tutkunu bir adam. Onun zıttı olan Driss ise Fransa’da yaşayan göçmen, yoksul, şakacı ve hareketli biri. Hapisten yeni çıkan Driss, ailesi ile sürekli sorunlar yaşamaktadır ve hırsızlık gibi birçok suçtan sabıkası vardır. Driss’in tek amacı hayatta kalmaktır. Filmde biraz da olsa Driss’in yoksul hayatına ve ailesinde yaşanan olumsuz olaylara da yer verilmiş.
Peki bu iki dost nasıl tanıştı? Philippe bakıcı bulmak için yaptığı mülakat esnasında serseri bir hayatın içinden gelen ve öyle yaşamaya alışmış Driss ile tanışır. Driss, Philippe’in bakıcısı olarak işe başlar ve böylece sonsuz dostluğun temelleri atılmış olur. Driss’in Philippe’i eğlendirmek için yaptığı şeyleri ve aralarındaki zıtlığın eğlencesini gülümsemeyle izleyeceksiniz. Aralarındaki sınıf farkı hiçbir zaman onlar için olumsuz olmamış ve zaten filmde de bu farklılıklara rağmen mutluluğun her zaman olabileceği izleyiciye çok tatlı bir şekilde gösterilmiş. İzlerken “ay ne tatlılar” dediğim çok oldu. Driss, bu dostlukta sorumluluk almayı öğrenirken, Philippe ise eğlenmeyi öğreniyor. Fakir bir yaşamla lüks yaşamın buluştuğu bu film, Fransa’da tüm zamanların en çok izlenen ikinci filmi. Philippe’in uzun süre sonra bu kadar gülmesi ve mutlu olmasının yanında Driss’in de hayat endişesinden biraz olsun uzaklaşması izleyiciye pozitif duygular yüklüyor.
Film, birçok yan temayı barındırıyor. Irkçılık, sınıf farkı ve göçmenliğin getirdiği zorluklar gibi birçok konu. Film gayet basit bir şekilde yazılmış olsa da izleyiciyi eğlendiriyor. Bence eğlendirirken de ufak mesajlar veriyor. Yani eğer dikkat edersek ufak noktalardan kendimize birçok şey kazandırabiliriz.
Filmin sonunda gerçek milyoneri ve asistanını görüyoruz. Birbirlerini eskisi kadar sık görmeseler bile hala arkadaşlar. Fransa’dan ayrılmışlar: Abdel, Cezayir’e dönmüş ve orada bir kuş çiftliği açmış ve Philippe de Fas’a taşınmış.
Philippe bir konuşmasında: “Abdel ve ben, ruh eşimizi bulduğumuzda işbirliğimizi bitirdik. Birlikte geçen zamanımızı üzüntü veya zorluk çekmeden bitirdik. ” diyor. Aynı zamanda Philippe, film için yönetmenlerle konuşurken filmin komedi ağırlıklı olması için de ısrar etmiş.
Philippe, yardımcısının ve arkadaşının onu nasıl hayata döndürdüğünü anlattığı ‘A Second Wind’ adlı kitabı ve Abdel de arkadaşlıkları hakkında ‘You Changed My Life’ adlı kitabı yazdı.
Kısacası film, insanın yüreğine dokunan, yalnızlığın ve parasızlığın getirdiği zorlukları ve bu zorluklarla başa çıkılabileceğini anlatan güzel bir yapım. Çözüm her zaman bizde olmuyor ne yazık ki. Bazen çözümü bir filmde, kitapta veya bir arkadaşta bulabiliriz…
The Intouchables: Gerçek Bir Dostluk Hikâyesi
Nilsu Çakıroğlu’nun Diğer Yazıları İçin Tıklayın.
4 Yorumlar
👍🏻👍🏻👍🏻
Çok güzel olmuş🧡
çok güzel nilsu hanım
çok başarılı açıkçası başarılarının davamını dilerim