Şuursuz Aşk: Engelsiz Duygular
2019’da vizyona giren Şuursuz Aşk’ın yönetmenliğini ve senaristliğini Umut Ertek yapmıştır. Başrollerinde İsmail Hacıoğlu ve Ebru Şahin’in bulunduğu film, 80’li yılların karışık dönemlerini üstünkörü anlatırken akıl hastası olan Menekşe ve Yusuf’un aşklarını ve başlarından geçen acıklı olayları da anlatıyor. 1 saat 47 dakika süren film romantik dram türünde yer alıyor. Başrollerin yanı sıra filmde Tuncer Salman, Ruhi Sarı, Erdal Ayna, Seher Terzi ve Burcu Kara gibi isimler de yer alıyor. Çekimleri İstanbul’da gerçekleşen filmin büyük bir kısmı rehabilitasyon merkezinde geçiyor.
“Nasıl bu kadar acımasız olunur?” Filmi izlerken bu soruyu çok sık sordum kendime. Umut Ertek, bizi biz yapan duyguları hatırlatmış bize: arkadaşlık, aşk, sevgi ve aile. Bu kavramların bize ne hissettirdiği en samimi şekilde aktarılmış filmde. Filmin yapımcısı Orhan Şeddatlı bir röportajında “Bana göre sinemanın bir derdi var. Kimsenin dokunmak istemediğine dokunmak, kimsenin görmek istemediğini görmek ve onları duymak.” diyor. Bu cümlesinin arkasında öyle güzel durmuş ki gerçekten toplumun gerçeklerini izleyicinin yüzüne çarpmışlar filmde.
80’li yıllarda geçen filmde Hacıoğlu “Yusuf” adlı engelli bir simitçiyi canlandırıyor. Yusuf’un tek amacı simit satıp eve bir katkı sağlamak aslında. Fakat hiçbir alakası olmamasına rağmen kendisini siyasi bir çatışmanın ortasında buluyor Yusuf. Büyük işkencelerden sonra akıl ve ruh sağlığı rehabilitasyon merkezine yatırıyorlar Yusuf’u. Çoğu kez işkence kısımlarını ilerlettim. Bunların gerçekten olduğunu, bu eziyetleri çeken suçlu, suçsuz insanların var olduğunu düşününce insanın içi ürperiyor. Film İhtilal dönemini anlatsa da politik bir film değil. 1980 yıllarındaki trajik ve trajikomik olayları izleyiciye yansıtmaya çalışmış.
Yusuf’un yolu orda Menekşe ile kesişiyor. Birbirlerini tanıdıkça aşık oluyorlar birbirlerine. Onca pisliğin ve eziyetin içinde tertemiz duygulara tutunuyor ikisi de.
Rehabilitasyon merkezinde bulunan iki asker dönemin yolsuzluğunun iki güzel temsilcisi olmuş. Askerlerden birine Ruhi Sarı hayat vermiş ve güzel de oynamış; fakat filmde Müfit olarak izleyicinin nefretini kazanmıştır eminim. Askerlerin erzakları çalması, rehabilitasyon merkezindeki kıza tecavüz edip bazen de kızı gizli yoldan birilerine satması o dönemdeki pisliklerin ve yolsuzlukların bir kısmını gözler önüne sermiş. Film için o dönemin toplumunu birkaç açıdan perdeye yansıtmışlar diyebiliriz.
Filmi beğenmeyen kişi sayısı çok fazla. Sanırım filmi pek özgün bulmadıklarından dolayı. Film biraz “7.Koğuştaki Mucize” ye benzetilmiş. Okuduğum röportajlardan birinde filmin yönetmeni ve senaristi olan Umut Ertek’in bu senaryoyu 2013 tarihinde yazdığını görmüştüm. İsmail Hacıoğlu’nun oyunculuğunu önceki çalışmalarında da çok başarılı buluyordum ve bir değişiklik olmadı, çok gerçekçi hayat vermiş Yusuf’a. Bazı zorlama sahneler olsa da hikaye akışı da güzeldi bence. Fakat kurgusal hatalar biraz göze batan cinsten. Bazı sahneler kesilip başka sahnelere atlanıyor ve biraz karmaşaya sebep oluyor.
Final sahnesinde, Yusuf’un annesi Refiye (Ayşegül Günay), Yusuf’un yokluğunda alzheimer oluyor ve taburcu olan Menekşe ve Yusuf eve gelince onları sokak çocuğu sanarak “Ben oynamaya gelmeyeceğim, annem izin vermiyor” diyor ve kapıyı kapatıyor. Hüzün dolu bir sahneydi. Yusuf’un anlamsız bakışları, ne olduğunu anlamayışı daha da bir iç acıtıyor.
Senaryo iyi, final güzel düşünülmüş fakat Refiye karakteri bana pek samimi gelemedi. Refiye ve Yusuf sahneleri beni ağlatmadı değil fakat Refiye’nin özellikle tek olduğu sahneler ve final sahnesindeki oynayışı bana samimi gelmedi.
Bunların dışında filmde her duyguyu yaşıyor izleyici; gülüyor, ağlıyor ve sinirleniyor. Ben oyunculuğu da hikayeyi de sevdim. İzlemediyseniz izlemenizi öneririm.
Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim…
Şuursuz Aşk: Engelsiz Duygular