Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri Şahmaran: Dünya Sancısının Şifası

Şahmaran: Dünya Sancısının Şifası

Yazar: Betül Aydoğan

Şahmaran: Dünya Sancısının Şifası

“Ama içimizden bazıları hissediyorlar, bu yüzden ait olamıyorlar bu dünyaya. Yaşadıkları şeyin adı: Dünya Sancısı.” Sözleriyle başlayan Şahmaran dizisi, bu sözlerin üzerine kurulmuş çarpıcı bir sahneyle açılış yapıyor. Kim olduğunu anlayamadığımız bir adamın uçurumun kenarından atlamasını izliyoruz ancak adam oldukça yüksek bir yerden atlayıp taşın üzerine düşmesine rağmen ölmüyor.  Bu sahne ve sözler dizinin son bölümünde anlam buluyor.

Anadolu mitolojilerinin çok güçlü olduğunu ve kendimizi dünyayla tanıştırmak adına dizi, film projelerinin ana fikrine ışık tutabileceğini düşünmüşümdür. “Atiye” ile yavaş yavaş bu yola girmiş olsak da maalesef popüler kültürden ve genel izleyici kitlesinin isteklerinden arınmayı başaramadığımız için sonucunda elimize yine vasat projeler kalmış oluyor. Hemen her projede, tek çeşit bir aşk hikayesi, bu aşka engel üçüncü kişiler ve düşmanlar koyuyor, alışılmış entrikalardan kurtulamıyoruz maalesef. Şahmaran dizisi de benim nezdimde çok farklı bir yoldan ilerlememiş.

Şahmaran; Türk-İran-Irak ve Anadolu mitolojilerinde rastlanan mitolojik bir varlık, kahramandır. Bir figür olarak şahmaran; aşağısı yılan üstü insan şeklindededir ve maran adındaki yaratıkların başında bulunan şahdır. Farsça şah ne maran kelimelerinin birleşiminden gelir. Şahmaran birçok farklı mitolojide farklı biçimlerde gösterilse de her yerde dişil bir betimlemeyle sunulmuştur. Rivayete göre binlerce yıl önce yerin yedi kalt altında Tarsus’da bulunan maran adında iyicil,akıllı ve şefkatli olarak tanımlanan birçok yılan yaşamaktadır. Bu yılanların şahı ise şahmarandır. Bir gün geçimini odunculukla sağlayan Cemşab kuyudaki odunları almak üzere arkadaşları tarafından kuyuya bırakılır ve kuyuda kaybolan Cemşab şahmaranla karşılaşır. Yıllarca maranlarla birlikte şahmaranın yanında yaşayan Cemşab artık ailesini özlediğini ve dönmek istediğini söyler. Şahmaran ise yerini kimseye söylememesi şartıyla Cemşabı bırakır. Dönemin kralı ise büyük bir hastalığa kapılmıştır ve hastalığının tek şifası şahmaranın kuyruğundan yemesidir. Cemşaba yapılan türlü işkencelerden sonra Cemşab şahmaranın yerini söyler. Şahmaran ise ölmeden önce şu sözleri söyler: Başımı kaynatıp padişaha içir padişah kurtulsun, gövdemi kaynatıp vezire içir vezir ölsün, kuyruğumu kaynatıp sen iç böylece sonsuz bilgeliğimden ve ölümsüzlüğümden yararlan. Efsaneye göre şahmaranın öldüğünü maranlar bilmez. Şahmaranın bedeninde zehir, şifa ve ilimin bulunması zıtlıkların öğretilerini sunar. Öğrendikleri taktirde Tarsus’u basıp intikam alacaklardır. İlimin doğru kullanılması şifa olabilecekken yanlış kullanılması sonucu zehir de olabilir. İnsanın şifa bulmak uğruna ettiği ihaneti de anlatan bir mit aslında.

1993’de Şahmaran Zülfü Livaneli tarafından uyarlanıp çekilmişti. Başrolünü ise Türkan Şoray üstlenmişti.  Diziye gelecek olursak Burak Deniz ve Serenay Sarıkaya’yı buluşturan Netflix dizisi Şahmaran’a açıkçası büyük umutlarla başlamıştım. Ana fikri ihanet ve bencillik olan bu hikâyenin diziye nasıl yansıtıldığını çok merak ediyordum. Dizi Emine Buzkan Kaynak’ın    “Şah-ı Mar: Şahmaran’ın Çocukları” kitabından uyarlandı. Kitabın hakları satın alındıktan sonra Pınar Bulut hikâyeyi senaryolaştırdı. Ana karakter olan Şahsu (Serenay Sarıkaya) annesi vefat edince annesini yıllar önce terk edip giden dedesiyle yüzleşmek için Adana’ya geliyor. Dizinin başlangıcından sonuna Şahsu karakterinin tavırlarını gerçekçi bulamadım. Bir Anadolu hikayesi anlatmaya çalışırken bu kadar batılı insan özellikleri bana anlamsız geldi. Şahsu Adana’ya gelir gelmez kaldığı kötü bir pansiyonda küvet istediği için tartışma çıkarıyor. Üstelik bu atar giderli tavrı dizi boyunca herkese karşı sergiliyor. Dedesinin bulunduğu bölgede Mar’ların yaşadığını bilmeyen Şahsu her şeyden habersiz bir üniversitede akademisyenlik yapmaya başlıyor. Senden atarlı marlar var yani hey gidi Şahsu. Kendi içinde hiyerarşik bir düzende yaşayan marlardan bazıları Şahsu’nun seçilmiş kişi olduğuna ve bir kehaneti gerçekleştirecek olduğuna inanırken bazıları da inanmıyor. İnanmayanlardan biri de diğer ana karakterimiz Maran (Burak Deniz). Zengin ve soylu bir aileden gelen Maran aslında bir yılan. Üç kız kardeşi ve babasıyla oldukça lüks bir evde yaşayan Maran’ın ailesinin inancına göre Şahsu ve Maran kehaneti gerçekleştirmek üzere bir araya gelmek zorundalar. Bunu inatla reddeden Maran tabi ki zamanla Şahsu’nun büyüsüne kapılıp ona âşık oluyor ve ikisinin aşkını izliyoruz.

Sürekli olarak Maran’ın gözünden Şahsu’nun erotize edilmiş bedenini izliyoruz. İşin diğer garip yanı ilk 7 bölüm boyunca biz kehanete ve marların hikayesine dair hiçbir şey öğrenemiyoruz. Bu durum bir gizem sonucu merak uyandırmaktan çok üst üste verilen anlamsız gerilimler sonucu moral bozuyor ve merak uyandırmıyor.  Suyun, ateşin, sütün kullanımı mitolojiye dair mistik öğeler olarak kullanılmak istenmiş ancak çoğu yerde kör göze parmak sokmuş. Kendi düşüncesini bağıra bağıra söyleyen bir dizi olmuş yani. Irkların savaşı, kehanet ve seçilmiş kişi gibi önemli fantastik şeyleri gündelik dille anlatmaya çalışmaları da enteresan olmuş. Bu dünyaya ait bir dil oluşturulsa belki daha inandırıcı gelebilirdi. Dizi, birbirinden kopuk olaylar zincirinden oluşuyor. Bölümler içerisinde aşama aşama seyirciye bu gizemi anlatmak yerine finale saklamışlar. Finalde de yine çok mantığa oturmayan bir yapı var. Mesela Maranla Şahsu’nun aşkına engel üçüncü bir kişi Cihan (Mert Ramazan Demir) var. Cihan da Maran gibi bir yılan. İnsan ve yılanların çatışmasını sunmak isterken Cihanla Maranı defalarca Şahsu için kavga ederken görüyoruz. Yani Şahmaran gibi güçlü bir hikâyenin ana fikrinin aşk üçgeninden oluştuğunu düşünmüyorum. Dizi finalde ilk paragrafta söz ettiğim cümlelerle bitiyor. Uçurumdan atlayıp ölmeyen kişinin Cemşab, Cemşab’ın da Şahsu’nun dedesi olduğunu anlıyoruz. Yine kehanetin ne olduğu ve kime ne yararının dokunacağını öğrenemiyoruz. 8 bölümün sonunda sadece Şahsu’nun geçmişine dair yeni bilgiler elde etmiş oluyoruz yani. Bana kalırsa şahmaran çok daha bütünlüklü ve katmanlı bir biçimde anlatılabilirdi.

Şahmaran: Dünya Sancısının Şifası

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...