Pig: Bağımsız Sinemada John Wick İzdüşümü
Geçen sene eleştirmenlerin ve bağımsız festivallerin dikkatini çeken, adından sıkça söz ettiren Pig, 20 Mayıs itibariyle Türkiye’de de vizyona girdi. Filmin adını duyduğumdan beri yaklaşık 1 senedir izlemek için sabırsızlanıyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse bu heyecanın sebebi, filmin yönetmeni ya da Nicolas Cage değildi. Çünkü hem yönetmen adını hiç duymadığım biriydi, hem de Nicolas Cage artık başarısız film girişimlerinin tasarruflu aktörü olmuş durumdaydı. Heyecanımın tek sebebi film duyurulunca paylaşılan görsellerdeki atmosferdi.
Beni tanıyanlara hep söylerim, yaklaşık son 3-4 senedir izlemeyi planladığım hiçbir filmin fragmanını izlemiyorum. Artık reklam sektörü öyle bir hale geldi ki fragman diye filmlerin özeti yayınlanıyor. Biraz saçma gelebilir ama Pig’i de seyretmeyi düşündüğüm için fragmanını açıp izlemedim. O yüzden filmi seyredene kadar eski bir zamanda geçtiğini zannediyordum.
Bunu sanmamın en büyük sebeplerinden biri hikâyenin geçmiş olduğu Kuzey Batı ABD eyaletlerinin atmosferi. O depresif ormanlarla çevrili ve yağmurlu şehirlerde, günümüz teknolojisinin en uç örneğini görürken bir yandan da doğasını bozmadan sürülen yaşamlar hep dikkatimi çekmiştir.
Hikâyemiz işte burada, Oregon eyaletinde geçmekte. Başrolümüz, dünyanın en büyük internet meme’i makinelerinden biri olan ve iyi mi yoksa kötü oyuncu mu diye üzerinde en çok tartışmanın döndüğü sevgili Nicolas Cage. Son 10 yıldır Hollywood sinemasından uzak, bağımsız sinemanın içinde yaşam süren Cage , filmde de resmen kendi izdüşümü bir hayat sürüyor.
Orman evinde, insanlardan uzak ve domuzuyla baş başa bir hayat süren Rob, domuzunun koku yeteneğini kullanarak ormanın içinde trüf mantarı toplayıcılığı yapmakta. Belli aralıklarla şehirden gelip bu mantarları Rob’dan satın alan Amir hariç dış dünya ile hiçbir bağı yok. İşte bu izole ve sade yaşamı bir gün domuzun kaçırılması ile tersine döner.
Domuzu bulmak için ormanı terk edip, senelerdir hiç uğramadığı şehre doğru yola çıkıyor. Filmi buraya kadar özetleyince herkesin aklında alternatif bir John Wick öyküsü canlanıyor doğal olarak. Fakat farklı olarak, John Wick’teki gibi sınırsız bir intikam aksiyonundan ziyade içsel arayış ve sorgulayıcı bir duygusal yolculuk yaşandığını dakikalar ilerledikçe öğreniyoruz. Zaten başlığa dahi yazdığıma bakmayın, filmlerin birbiriyle olan bağı gerçekten bu kadar. İki filmin temposu tamamen zıt kutuplarda bulunduğu için kendini Hollywood aksiyonuna hazırlayanların pişmanlık yaşayacağına eminim.
Kapitalizmin sektörleri soktuğu acımasız ve rakip eleme odaklı düzenin bir karşılığını rahatça okumasını yapabiliyoruz filmde. Zaten bir restoranda direkt olarak oranın şefine karşı “Eleştirmenler gerçek değil, müşteriler gerçek değil, hiçbiri gerçek değil.” cümlesini kurması bunun ne büyük destekleyicilerinden. Başta da söylediğim gibi Nicolas Cage yıllar önce Hollywood’u terk edince, oradaki sektörün ne kadar acımasız ve insanlık dışı olduğunu verdiği demeçlerde sürekli dile getiriyordu. Zamanında isim olarak en büyük oyunculardan biri olan Cage, kendini sektör dışına çekip bağımsız yapımların rahatlığına erdiğini söylemişti. Filmde de benzer şekilde, zamanında en büyük aşçı olan şef Robin Feld’in kendini artık sektörden uzaklaştırıp doğada bir yaşam sürmesini görüyoruz. Fakat bu yaşamındaki huzuru yine o sektörün çıkarcılığı yok ediyor.
Filmi hangi açıdan ele alırsak alalım farklı birçok okuma yapmamız mümkün. Doğrudan yemek sektörünün günümüzdeki hali de denebilir, yemek sektörü üzerinden genel olarak düzen eleştirisi de diyebiliriz. Filmi dümdüz bir intikam hikâyesi olarak da izlemek mümkün, canlılar arasındaki dostluk bağına dair bir yapım olarak da. Yapımın başarılı olduğu konulardan biri bu iken bir diğeri de kesinlikle yemek sahneleriydi. Başarılı bir reklam estetiği ile çekilen yemek yapma sahneleri insanın canının çekmesini sağlıyor kesinlikle.
Kısacası, yaratıcı fikre sahip bir bağımsız sinema izlemek isterseniz, son yıllarda Nicolas Cage’in nereye kaybolduğunu merak ediyor ve kendisinden güzel bir performans görmek isterseniz, doyurucu bir sinematografi ve estetik bir görsel seyretmek isterseniz, hazır vizyondayken Pig filmini kaçırmanızı istemem.
Pig: Bağımsız Sinemada John Wick İzdüşümü