Nomadland: Fern’n Hikayesine Dair (Filmekimi Özel)
Chloe Zhao’nun yönetmen koltuğunda oturduğu, usta oyuncu Frances McDormund’un başrolünde olduğu Nomadland, İstanbul film festivali seçkisinin de en iyi filmlerinden. Dünya prömiyerini Venedik ve Toronto film festivallerinde eş zamanlı olarak yapan film Altın Aslan ödülünün yanında Toronto’da People’s Choice ödülünü de kazandı. Nomadland, şimdiden Akademi ödüllerinin de favorisi olarak öne çıkıyor.
Frances McDormund’un hayat verdiği Fern karakterini odağına alan Nomadland, belgesel- kurgu tarzında. Endüstri tarafından inşa edilmiş küçük bir kasaba olan Empire’da eşiyle birlikte yaşayan Fern, Amerika’daki 2008 krizinin ardından önce işini, eşini ve sonunda da evini kaybeder. Artık hayalet bir kasabaya dönen Empire’dan ayrılmak zorunda kalan Fern, küçük bir karavanda yollarda yaşamaya başlar. Gittiği yerlerde mevsimlik işçi gibi yaşayan 61 yaşındaki Fern, toplum onu berduş olarak görse de kendini evsiz olarak tanımlar. Yolda kendi gibi göçebe insanlarla ya da küçük topluluklarla tanışan Fern aracılığıyla bu diğer insanların da hikayelerini dinliyoruz. Şiirsel bir anlatımla bu insanların hikayelerini ekrana taşıyan Chloe Zhao, belgesel-kurgu anlatım tarzıyla da bu hikayeleri hiç ajitasyon yapmadan anlatmayı başarıyor. Tüm bu insanların yalnızlığını, kayıplarını ve acılarını anlatmakla kalmıyor sadece. Aynı zamanda tablo gibi sunduğu Amerika manzaralarıyla da film büyüleyici bir hal alıyor. Anlattığı insan hikayelerinin yanında bu görüntüleri de izlemek eşsiz bir sinema deneyimi sunuyor.
Jessica Bruder’in kitabına dayanan gerçek göçebe hikayelerini anlatan Nomadland, Chloe Zhao’nun muhteşem yönetmenliği ve senaryosuyla izleyiciye bu hikayeleri önyargısız, tarafsız sunmayı başarıyor. Frances McDormund’un hayat verdiği Fern karakteri güçlü, kendi başına hayatta kalmayı başarabilen ve kurtarılması gerektiğini düşünmeyen bir karakter. Yönetmen Chloe Zhao da çıplak, gerçekçi anlatımıyla Fern’in bu yolculuğunu ön yargısız, empati yoluyla seyirciye taşımayı başarıyor. Bunun sayesinde filmdeki tüm duygular seyirciyi derinden sarsıyor. Bu duyguların bu kadar etkileyici bir hal almasını sağlayan etkenlerden biri de Frances McDormund’un performansı.
Fern, karşısındaki insanları huzursuz edebilecek kadar soğuk olabilen ama aynı zamanda insanlara karşı inanılmaz derecede sıcak olabilen biri. Birlikte fuara gittiği kadınlarla eğlenebilen ya da çakmak verdiği genç bir adam gibi gittiği her yerde arkadaş edinebilen birisi. Ancak ona olan hislerini açık eden Dave’e karşı soğuk tavrıyla çok yönlü ve karmaşık bir insan. McDormand sadece bir bakışla veya alaycı bir gülümsemeyle o kadar çok şey yapıyor ki, onu anlayabilmek için uzun monologlara ya da anlatımlara gerek kalmıyor. Seyirciye de nefes kesici bir performans izlemek kalıyor.
Tüm bu anlatımların ve performansların yanında filmin tekniği de kusursuz. Chloe Zhao’nun daha önceki filmi The Rider’da birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Jashua James Richards’la Nomadland için de bir araya gelen Zhao, Fern’in yolculuğu sırasında muhteşem manzaraları seyirciye sunuyor. Fern’in yolculuğu onu Birleşik Devletler’in dört bir yanına götürüyor, Zhao ve Richards ufkun uzun çekimleriyle bu yolculukta dünyanın ihtişamını seyirciye sunuyor. Film yalnızca bu etkileyici gün doğumu ya da gün batımı sahnelerinden de ibaret değil, görsel diliyle ilgili her şey çarpıcı – tıpkı Fern’in kamyonet sakinlerinden oluşan bir toplulukta yavaşça süzülmesi gibi, bir şekilde o ana seyirciyi de dahil ediyor ve tüm bu an gerçek hissettirebiliyor. Tüm bu anlara Ludovico Einaudi’nin etkileyici müziği dahil olunca ortaya şiirsel bir anlatım çıkıyor.
Fern’in yolculuğunda tanıştığı insanların çoğu aktör olmayan, bu göçebe hayatını yaşayan insanlar. Filmin temelini oluşturan konuşmalarda ve etkileşimlerde doğaçlama ve doğal bir nitelik var. Bu insanlar, ülkeyi gezme hayalleri ile ölmek istemediklerini, evlerini nasıl kaybettiklerini, yola çıkmaya nasıl karar verdiklerini anlatıyor ve birbirlerini destekliyorlar. Nomadland, bu insanları da filme dahil ederek büyüleyici bir kadının kurgusal bir anlatımından daha fazlası haline geliyor, bize anlatacak hikayeleri olan daha birçok insan olduğunu gösteriyor.
Nomadland, kederden kaçan, toplumdan kopuk bir kadının hikayesi olabilir ama aynı zamanda bugünlerde kendini kaybolmuş hisseden, nereye gideceğinden veya yarının ne getireceğinden emin olmayan pek çok insanın da hikayesi. Huzursuzluğa ve endişeye bir cevap gibi hissettiren Nomadland, basitliğin içinde bir çok güzellik barındırıyor: bir arkadaşın gülümsemesi, bir nehre dalma, bir yabancının nazik bir hareketi. Hepimiz Fern’in mücadeleleriyle doğrudan ilişki kuramayabiliriz ancak hepimiz bu huzursuzluk ve belirsizlik hissini hissedebiliriz, yolun sonunda görüşürüz.
Nomadland: Fern’n Hikayesine Dair (Filmekimi Özel)
Merve Özbek’in Diğer Yazıları İçin Tıklayın.
3 Yorumlar
harika bir yazi bayıldım
filmi bu denli detaylı ele alan bakış açısını takdir ettim gerçektten. çok güze bir çözümleme olmuş devamı dilerim
Hayatım boyunca gördüğüm en iyi yazı olabilir, bunu herkesin görmesi için paylaşıcam.