Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri Love Death and Robots: Sezon 2 İncelemesi

Love Death and Robots: Sezon 2 İncelemesi

Yazar: Ahsen Aktaş

Love Death and Robots: Sezon 2 İncelemesi

Birinci cildiyle gizem, macera, aksiyon, gerilim ve korku ögelerini çok güzel işlemiş; her bölümünde farklı bir hikaye anlatarak izleyiciye seyir keyfi yaşatmış 2019 Netflix yapımı animasyon ve bilim kurgu türlerinde olan Love, Death & Robots ikinci cilt fragmanıyla beklentiyi yükseltmişti. İlk cilt 18 bölümden oluşmasına rağmen bu cildin 8 bölümden oluşması biraz üzücü olsa da yine aynı kalitede yapılmış, işlenmiş hikayeler izliyoruz.

Her ne kadar ikinci cilt üzerine bu yazıyı yazmam gerekse de ilk cildin hakkını vermeden ikinciye geçmeye gönlüm el vermiyor. İlk ciltte yer alan Zima Blue, Beyond the Aquila Rift, 3 Robots ve When the Yogurt Took Over favori bölümlerim arasında yer alıyor. Aslında ilk cilt o kadar güzel ki birkaç bölüm haricinde her bölüm ayrı keyifli geçiyor. Bölüm sürelerinin kısa olması ise size hikaye anlatımı konusunda hiçbir eksiklik yaşatmıyor üstüne bu tarz hikayelerin 2 saat gibi bir sürede anlatılması ise bir süre sonra garip geliyor. Ustaca yazılmış replikler, bütün duyularınıza hitap eden sahneler ile ilk cilt başladığı gibi bitiyor.

Zima Blue ile hayatın anlamını sorgularken, When the Yogurt Took Over ile de evrendeki yerinizi sorguluyorsunuz. Beyond the Aquila Rift ile beklenmedik bir finalle karşılaşıyor aynı şekilde Sonnie’s Edge’de de aynı tadı alıyorsunuz. 3 Robots ile insanların gelişmek adına yaptıkları davranışların sonuçlarını izlerken Good Hunting ile Japon ve Çin mitolojisiyle harmanlanmış yine insanların aksiyonlarının sonuçlarını izliyorsunuz. Alternate Histories ile Hitler’e gülebiliyor the Secret War ile gerilimi iliklerinize kadar hissedebiliyorsunuz. The Witness ise içinden çıkamayacağınız bir paradoksa sokarken Ice Age ile insanlığın gelişimine şahit oluyorsunuz.

Maksimum 17 dakika sürede size bu gibi duygular ve fazlasını yaşatırken kalitesinden ödün vermeden ilerleyen bu şaheser ikinci cildi ile de daha azıyla yetinmenize sebep olmuyor. 8 bölümden oluşması biraz mod düşürücü olsa da yine çok keyifle bir çırpıda bitiriyor “3. Cilt ne zaman geliyor?” sorusunu da ardından hemen sorduruyor. Robotlar ve distopik geleceğin anlatıldığı bu ciltte her türlü senaryo düşünülmüş ve yine kaliteli iş çıkarılmış. Favori bölümlerimden olan Pop Squad ve Snow in the Desert ile ilk cilt havasını hissediyorsunuz.

Automated Custom Service: Hayatımızı kolaylaştırmak için teknolojinin gelişimiyle gündelik hayatlarımıza entegre ettiğimiz robotların daha da ileri bir seviyede ne gibi sorunlar yaratabileceğinin anlatıldığı bu bölüm size hafif bir gerilim, tatlı bir köpek, şeytani bir robot ve farklı animasyon tarzıyla keyif verici bir bölüm olarak karşınıza çıkıyor. Renk kartelası ne kadar pozitif enerji verse de olay örgüsü o kadar da pozitif değil çünkü gerçekten DNAnızı dünyadan silmek üzere görevlendirilmiş bir robot ordusundan kaçtığınızı düşünün. Ev temizlik robotu bile olsa herhangi bir robotun görev bilinciyle ne kadar ileriye gidebileceği anlatılmış bu bölümde. Ve evet operatöre bağlanana kadar müşteri servislerinin ne kadar işe yaramaz olduğu da güzel eleştirilmiş.

Ice: Başka bir gezegende, vücudunda herhangi bir modifiye olmadan “normal insan” olarak hayatını devam ettiren bir ergenin kardeşiyle çıktığı ölümcül adrenalin dolu yarışı izliyoruz. Animasyonu müthiş zevkli olan bu bölümde de metalik balinalarla da görsel şölen yaşatılıyor. Bölümler arasında konu olarak beni en az çeken 2 bölümden bir tanesi oldu Ice. Diğer bölümlerde olan abartılmış ama alt metinde yer alan mesajıyla insanı içine çeken bir hava çok yoktu bana göre. Fakat göz zevkinize hitap eden karanlık havasıyla ve kısa süresiyle izlerken sizi sıkmayan bir bölüm oluyor.

Pop Squad: Favori bölümlerimden olan bu bölümde distopik bir gelecekte insanların sonsuza kadar genç kalmak için tedavi gördüğü ve çocuk yapmalarının yasak olduğu bu dünyada asayişi sağlamak için görevlendirilmiş bir polis memurunu izliyoruz. Sınıf ayrımı ve insanların gençlik takıntıları konularına değinilen bu bölüm her açıdan sizi tatmin ediyor. Gençliğin göz alıcı güzelliği ve bir çocuğun masumluğu izlerken size hissettiriliyor. Bütün bu güzellik ve yasaklı masumluğun yanında ise omuzlarına binen bu yükü daha fazla taşıyamayan, yaşadığı uzun hayatın sonlarına yaklaşmış bir bireyin bitkinliğini, mutsuzluğunu kısa sürede yine size geçiriyor. Animasyon açısından yine çok başarılı olan bu bölüm ikinci cilt arasında favori bölümüm olabilir.

Snow in the Desert: Yenilenebilen bir vücut size nasıl bir sorun çıkarabilir? Snow ile birlikte bu sorunun cevabını izliyoruz bölüm boyunca. Uzak bir gelecekte vücudunun yenilenebilme yeteneği olan Snow’un peşine takılan avcılar ve ona yardım eden bir kadının kısa da olsa hikayesini izliyoruz. Gerilimi, aksiyonu tam tadında olan asla sırıtmayan bu bölümde de animasyon olarak yine güzel iş çıkarılmış. Aksiyon sahnesi finali öyle güzel ki favori ikinci bölümüm olarak adlandırırken abartmamış olurum.

The Tall Grass: İnsanlar merak duygularıyla hem lanetlenmiş hem de kutsanmış. Bu bölümde de merakın insana nasıl sorunlar çıkarabileceğini doğaüstü bir olayla görüyoruz. Kısa süresine rağmen size 2 saatlik film hazzı yaşatan bu bölüm dizinin kalitesinin bir örneği adeta.

All Through the House: Ice bölümüyle birlikte cilt boyunca en az favorilerimden biri olan bu bölümde uslu bir çocuk olmanın aslında hayat kurtarıcı olduğunun önemi vurgulanmış. Gerçekten olay bu. Noel Baba’nın yaşlı tonton bir amca olduğunu çocuklar eğer uslularsa o sene istedikleri hediyeleri verdiği peri masalı dünyasında aslında bu kişinin bir yaratık olduğu hatta gerçekten korkunç bir yaratık olduğu ve sizi öldürebileceği bir realiteden bahsediliyor bölümde. Korku ögesi olarak kullanılan yaratık gerçekten tam yerinde bir seçim olmuş ve sinir bozucu herhangi bir çocuğa izletilebilecek yerinde bir seçim olabilir. Bunu söyledikten sonra biraz kötü hissettim kendimi. Hayır herhangi bir çocuğa izletilmemeli!

Life Hutch: Michael B. Jordan ve Automated Custom Service bölümündeki kadın şu konuda emin olabilirler ki robot işini biraz abartmış olabiliriz. Automated Custom Service bölümü eleştirisinin aynısı olan bu bölümde farklı bir senaryoyla aynı hikayeyi izliyoruz aslında. Burada tekrara düşmüş olan dizi bölüm boyunca sıkmayarak çok da tadınızı kaçırmıyor. Fakat bana soracak olursanız bu iki bölümden biri yerine daha farklı bir bölümle bu cilt daha güzel hale getirilebilirdi. Uzay ve yaşamın olmadığı bir gezegende geçen bölüm kapalı bir ortamda çok az aksiyon sahnesiyle gerilimi yaşatma konusunda sıkıntı yaşamıyor.

The Drowned Giant: Bir bilim insanının fırtınadan sonra karaya vurmuş bir dev cesedine olan özel ilgisinin anlatıldığı bu bölümde size bilimsel herhangi bir veri sunmadan, devin geldiği yere dair bilgi vermeden, bir devin ölü olmasına rağmen aslında ne kadar canlı olduğunun anlatılıyor, yavaş geçen temposuna rağmen sıkılmadan izliyorsunuz. “Canlı olmak sadece vücut fonksiyonlarının çalışması mı demektir yoksa yüklediğiniz anlam mıdır? Bir ceset yaşayan herhangi bir insana göre nasıl canlı olabilir?” gibi sorulara bilim insanın anlatımıyla birlikte cevap buluyoruz.

Genel olarak spoilersız bir şekilde bölümlerden bahsetmek gerekirse: Automated Custom Service ile “Robotların her işi üstlendiği bir gelecekte temizlik görevi olarak sizi hedef alırsa neler olabilir?” senaryosunu izlerken Ice ile modifiye vücutlar arasında kalmış bir birey olarak eğlencenin tadını çıkarmaya çalışırken adrenalinin damarlarınızda akışını hissedebiliyorsunuz. Pop Squad ile bir polisin gözünden aslında ölümsüzlük ile sınanırken yapmak zorunda kaldığı yükümlülüklerin sonuçlarını izliyorsunuz. Snow in the Desert ile farklı bir gezegende yaşayan Snow’un mücadelesine şahit olurken aksiyon ve gerilimi sonuna kadar yaşıyor ve finaliyle tatmin oluyorsunuz. The Tall Grass ise size doğaüstü olaylarla gerilimi yaşatırken All Through the House ile şirin Noel Baba’nın çok farklı bir yüzünü görüp uslu olmaya karar veriyorsunuz. Life Hutch bölümünde Michael B. Jordan ile bir robota karşı sakin kalmaya çalışıyor ve The Drowned Giant ile konuları çok farklı olmasına rağmen Zima Blue tadında bir bölüm izliyorsunuz.

Daha fazla bölüm izlemek isterken sizi ortada bırakan ama tadından yenmeyecek bir cilt hazırlanmış olan Love, Death & Robots 3. Cilt için yine sizi heyecanla bekletiyor. Aksiyonu çok olmasına rağmen ilk sezona oranla daha tekdüze ilerlenmiş bu cilt yine de kalitesinden ödün vermiyor. Keyif alacağınıza emin olduğum bu cildi izlerken iyi seyirler diliyorum!

Love Death and Robots: Sezon 2 İncelemesi

Ahsen Aktaş’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...