Kış Uykusu: Asıl Olana Varmak
Yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan’ın üstlendiği, senaryosunu ise Ebru Ceylan ve Nuri Bilge Ceylan’ın yazmış olduğu 2014 çıkışlı filmin başrollerinde Haluk Bilginer, Melisa Sözen ve Demet Akbağ yer alıyor. Nuri Bilge bu filmin kurgusunu bitirirken 4 saat 30 dakikalık bir filmin ortaya çıktığını, üzerine daha ince çalıştıktan sonra 3 saat 16 dakika gibi hatırı sayılır bir süreyle bitirdiğini söylüyor. Ben de şunu keskin bir şekilde söylemeliyim ki başta hem bir Nuri Bilge Ceylan filmi olması hem de 3 saat 16 dakika olması gözümü korkutmuş olsa da hiç sıkılmadan ve neredeyse filmden kopmadan tek solukta izlediğim, uzun filmlere karşı olan önyargımı kıran bir filmdi.
Kış Uykusu, 25 yıllık tiyatro oyunculuğunu geride bırakan, babasından kalan mülkler ve işlettiği otelle geçimini sağlayan, Türk tiyatro tarihi hakkında bir kitap yazmayı amaçlayan eş zamanlı olarak bir gazeteye haftada bir köşe yazısı yazan Aydın, genç ve içine kapanık karısı Nihal ve eşinden yeni boşanan kız kardeşi Necla arasında dönen ya da (şöyle dersek belki daha doğru olur) kendileriyle yaşamaya çalışan ve mide bulantılarını çoğu zaman birbirlerine kusan insanların hikayesi. Filmde çokça, Çehov, Dostoyevski, Shakespeare gibi isimlerin alıntılarını ve esintilerini görüyoruz. İzlerken bazı uzun diyaloglardan sonra filmi durdurup “acaba burada tam olarak ne demek istedi?” diye sorarken aynı zamanda saf duygularına da şahitlik ediyoruz.
Aydın kendi halinde oteli işletip yazılarıyla meşgulken Nihal ise civar köylerde yardıma muhtaç okullara bir komite kurarak yardım etmeye çalışır. Komitenin otelde toplandığı bir gün Aydın’ın da denk gelmesiyle hikâye başka bir noktaya evriliyor. Nihal, Aydın’ın bu toplantıya katılmasını istemediğini belirtirken Aydın sonraki gün bu olaya el atması gerektiğini söyler. Nihal bu durumda zaten kısıtlanan özgürlüğü ve genç yaşında sürdürdüğü hayatında tek meşgalesini de Aydın’a kaptırmanın öfkesini içinde daha fazla tutamaz. Aslında bunun sebebi, Nihal’in de filmde belirttiği gibi Aydın’ın alaycı ve küçümseyici tavırları. Aydın bu olaydan sonra İstanbul’a gideceğini söyler, sonraki gün şiddetli soğuğa ve kar yağışına rağmen otogara gider fakat vazgeçerek arkadaşı Suavi’nin evine gitmeye karar verir. Filmin belki de en çok akılda kalıcı bir diğer sahnesi de Suavi’nin ev sekansı, Suavi, Aydın ve sınıf öğretmeni Levent şarap içerek sohbet ederler ve sohbet koyulaştıkça, kanlar ısındıkça sohbet farklı bir yöne doğru evrilerek izlerken sizin duygularınızı da zirveye taşıyacaktır diyebilirim. Necla ve Aydın’ın “Yardımseverlik aç köpeğin önüne kemik atmak değildir. En az onun kadar aç olduğunda kemiğini onunla paylaşmaktır.” Sözlerini sarf ettiği sahne ve az önce anlattığım Suavi’nin ev sekansı benim en etkilendiğim ve üzerine düşündüğüm sahnelerdi. Filmin devamında Aydın eve döner ve camda Nihal’le göz göze geldiklerinde o meşhur tiradı seslendirir:
“Gitmedim, gidemedim…
Artık yaşlandım mı, kafayı mı oynattım yoksa başka bir adam mı oldum, nasıl istersen öyle düşün.
Bilemiyorum.
Ama birkaç gündür içime yerleşen yeni adam gitmeme izin vermiyor.
Ne olur sende gitmemi isteme…”
Filmde bu tirat gibi birçok akılda kalıcı etkileyici tirada, repliklere yer veriliyor. Hem Haluk Bilginer’in inanılmaz oyunculuğu hem de diyalogların çok sağlam olması beni filmde en çok etkileyen faktörlerdi. Diyalogların çok uzun olması -buna örnek olarak Nihal ile Aydın’ın son ikili sohbet sekansı ve Necla ile Aydın’ın ikinci sohbet sekansındaki diyalogları buna örnek olarak verilebilir, birbiriyle bağlantılı uzun cümleler kurulması seyirciyi ekrana kilitleyen olası bir etkendir diyebilirim çünkü bir yer kaçırılırsa o sekans tamamen kopardı. Mevsim olarak kışın tercih edilmiş olması durumu olduğundan daha fazla yani karakterlerin söylemleri dışında olayı daha fazla dramatize eden bir diğer etkendi, keza mimikler de öyle. Nihal’in bakışları, Aydın’ın derin nefes alışları, Necla’nın konuşurken hep başka taraflara odaklanması gibi keskin mimikler de seyircinin aklında iz bırakacak fotoğraflardı.
Sanat sinemasında tatmin edici bir son bulunmasa da bazı karakterlerin seni doyurmasını istersin, bir noktada Nihal karakteri ben de o duyguyu doyurdu. Belki verilmek istenen ve seyircinin ulaşması istenilen nokta buydu ama Nihal’den daha fazlasını duymak ya da görmek istedim sanırım. Filmi bitirdikten sonra bilgisayar başına geçtiğimde diyaloglara ve karakterlere kafa yorduğumu, filmden çok etkilendiğimi ve üzerine fark etmeden çok düşündüğümü, bir süre de etkisinden çıkamayacağımın farkında olarak yazmaya başladım. Kış uykusunda Nuri Bilge Ceylan’ın diğer filmlerinden farklı olarak oluşturulan resimler, kadraj, renkler ve kurulan ışıklar da göz zevkimizi doyururken bir kış gecesi yorganın altında tekrar tekrar izlemeye davet ediyor. Umarım sizde izledikten sonra benimle aynı sıcaklığı yakalamış ve farklı dünyalara savrulmuş olursunuz. İyi seyirler
Kış Uykusu: Asıl Olana Varmak