Karganın Uykusu: Zorlama Bir Drama
30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde izlediğim bir diğer film Karganın Uykusu, gösterilen büyük ilgiyle beraber Dünya prömiyerini gerçekleştirdi. Yönetmenin ilk uzun metrajlı çalışması olması dolayısıyla da beklentileri karşılayıp karşılamayacağı merak edilen filmin beklentileri bir nebze karşıladığını söylemek mümkün.
Filmde uyurgezerliği dolayısıyla eşini öldürmüş ve çocuğuyla baş başa kalmış bir babanın dramını izliyoruz. İntihar etmek isteyen, sürekli ölümü düşünen ve bu nedenle de oğlunu kendisinden uzaklaştırmak isteyen hatta bu uğurda oğlunu satmaya bile razı olan bir baba.
Filmin tamamında bana göre zorlama bir dram hakimdi. Hem çekimler hem de diyaloglar dramı nasıl artırabiliriz diyerek kurgulanmış. Özellikle diyalogların duygudan yoksun olarak yazıldığı çok belliydi. Tüm bu eksikliklere rağmen Nasip’i canlandıran başrol oyuncu Ahmet Ağgün, filmi tek başına taşımış. Oyunculuğuyla diyaloglardaki tüm duygu eksikliğini ortadan kaldırmayı başarmış. Bu nedenle kendisini ayrıca tebrik etmek gerekiyor.
Tunahan Kurt kısa filmlerinde geliştirmiş olduğu tarzını uzun metraja da yansıtmak istemiş. Başarılı olduğu yerler olsa da filmin genelinde alt metnin eksikliği çok fazlaydı. İzlerken kendinizi bir anda olayların içinde buluyorsunuz ve her şey bir anda gelişmeye başlıyor. Filmin amacına hizmet etmeyen bir sürü detay da vardı filmin içerisinde. Birçok sahnede neden böyle bir şeyi filme eklemeye gerek duymuşlar diye sorguladım açıkçası. Örneğin bir sahnede iki tane Alman görünüyor ve Nasip gelip Almanca konuşuyor. Sadece Nasip’in Almanca konuştuğunu belirtmek için böyle bir sahnenin olması bana çok garip geldi.
Bunların yanı sıra devamlılığı olmayan birçok sahne de mevcuttu. Örneğin mültecilerin Nasip’e geldiği zaman Leyla karakterinin saçı başı oldukça düzgündü. O kadar yoldan gelmiş, aç susuz kalmış ve insanca muamele görmemiş kişilerin kılık kıyafetinin ve görünüşlerinin bu kadar düzgün olması beni şaşırttı açıkçası. Yine aynı şekilde mülteci bir kadın olarak Türkiye’ye gelip buradan Avrupa’ya kaçmaya çalışan Leyla’nın kusursuz bir Türkçe konuşması buna örnek olarak verilebilir. Bunun gibi birçok sahne daha sayılabilir ama ilk uzun metrajlı filmi olması dolayısıyla bunlar tabii ki görmezden gelinebilir. Muhtemelen gelecek filmlerinde daha başarılı bir yönetmenlik sergileyecektir Tunahan Kurt.
Hikayenin tahmin edilebilir olması da izlemeyi zorlaştıran bir süreç. Ben bir filmi izlerken ters köşe olmayı veya hiçbir tahmin yürütememeyi seven birisi olarak yaşanacak şeyleri tahmin ettiğim zaman filmden kopuyorum. Yönetmenin birçok filmden, kitaptan etkilendim sözleri bu tahmin edilebilirliği açıklıyor.
Özetlemek gerekirse, ilk film olarak başarılı ancak henüz yeterli bir seviyede olmadığını da söylemek gerek. Gelecek filmleri için büyük bir umut vadediyor. Merakla takip edeceğim yönetmenlerden birisi olacak.
Karganın Uykusu: Zorlama Bir Drama