Hükümsüz: Yanlışa Karşı Doğrunun Savaşı (İnceleme)
Acun Medya’nın geçtiğimiz ay kullanıcılara açtığı dijital dünya Exxen’in daha yayınlanmadan ‘Engellenebilir her ölüm cinayettir’ sloganıyla ses getiren Hükümsüz dizisi, gerek konusuyla gerek oyuncu kadrosuyla son derece iddialı gözüküyor. Ayla, Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu, Müslüm gibi gişede oldukça iyi sonuçlar elde etmiş filmlerin yapımcısı Mustafa Uslu, izleyiciyi şaşırtmıyor ve yine gerçek hikayelere dayanan bir yapımla dijitalde karşımıza çıkıyor. Oyuncu kadrosunda Hakan: Muhafız’daki rolüyle dijitale çok yakıştırdığım Burçin Terzioğlu, uzun zamandır dizilerin aranan yüzü olmuş İsmail Hacıoğlu, Alican Yücesoy ve Hande Doğandemir gibi isimler yer alıyor. Yönetmen koltuğunda ise Vizontele, Yahşi Batı, Aşk Tesadüfleri Sever, G.O.R.A. gibi zamanında oldukça beğeni toplamış filmlerin yönetmeni Ömer Faruk Sorak yer alıyor. Tüm bunlar ışığında diziden beyaz perdelik bir görsellik beklememek elde değil. Öte yandan yapımın kadrosunda diziden çok film deneyiminin yer alıyor olması negatif bir etki de yaratabilir diye düşünmeden edemiyor insan.
İnsanın içini kemiren şüphe zamanla aklı fetheder. Doğru düşünemez, davranamaz oluruz. Hükümsüz, her başarılı Türk dijital yapımı gibi polisiye-gizem türünde yer alıyor olsa da konusu itibariyle diğer dizilerden biraz daha farklı diyebiliriz. Biliyorsunuz internetin ve sosyal medyanın hayatlarımıza hâkim olmaya başladığı bir çağa doğru ilerlemekteyiz. Bilginin, haberin, hayatların ışık hızında hareket ettiği bu çağda belki de her gün karışımıza çıkan cinayet haberlerine artık tepki veremeyecek hale geldik. Alıştık demek istemiyorum çünkü insanın kanını donduran bir şeye alışması bir nevi yok oluştur benim için.
İlk bölüm beni şaşırtmıyor ve film tadında görüntüler izliyoruz, yetmiyor seste de bunu hissediyorsunuz. Bu beni rahatsız etmiyor, tam tersi dizinin kalitesini arttırdığını düşünüyorum. Bazı diziler vardır içeriğin önüne geçen bir şey yoktur. Dizi içerik iyiyse iyi, kötüyse kötüdür. Hükümsüz’de içeriği destekleyen, yeri gelince önüne geçen bir görsellik var. Gelmekte olan konuyu gelmeden izleyiciye gösterme yöntemine de sık sık başvurmuşlar. Topuklu ayakkabılarla kadın, terazilerle adalete gönderme yapmak gibi. Ancak bölümler ilerledikçe karakter diyalogları daha ön plana çıkmaya başlamış ve başta hayran kaldığım görselliğe çok yer ayrılmaz olmuş. Dizilerde ilk bölüm genelde diğer bölümlere göre daha iddialı olur bir nevi dizinin tanıtımı niteliği taşıdığından olsa gerek. Hükümsüz’de ilk bölümü yeterince etkili göremedim büyük olaylar içerse de durağan bir yapısı vardı buna rağmen diğer bölümlerde size vaat edilen şeyler olduğunu hissediyor ve merakla izlemeye devam ediyorsunuz.
İstanbul’u her ne kadar seviyor olsam da dijitalde başka bir şehri (İzmir) izlemek beni mutlu etti. Yalnız dikkatimi çeken bir şey oldu, birinci bölümde akşam trafiğinde hastaneye yetişmeye çalışan ambulanslar tek bir arabayla bile karşılaşmıyorlar. İzmir’in bu kadar sakin bir şehir olduğunu düşünmüyorum. Ne yazık ki görsellik için mantığın feda edildiği yerler olmuş. Yine birinci bölümde Esma karakteri şöminenin başında elma yerken bir anda ışık karakterin yüzünde patlıyor. Stabil bir şöminenin harlansa bile o kadar ışık saçabileceğini düşünmüyorum keşke doğal durabilmesi için ışığı biraz daha az patlatsalarmış. Bu arada, yüzlerce adamı öldürdükten sonra elma yiyen Leonidas (300) gibi sahnelerle artık sinemada klişeleşmiş günah+elma kullanımının Hükümsüz’de alışılmışın dışında kullanıldığını düşünüyorum. Şömine sahnesi dışında ışık-kamera-kurgu bence oldukça başarılı. Görüntülerin dönmesi özellikle ilk bölümdeki vurulma sahnesine çok yakışmış. Ayrıca dizinin ilk bölümlerinde tuhaf bir atmosfer oluşturulmuş, büyük ihtimalle sabah erken saatlerde çekim yapmışlar. Aydınlanmamış havanın huzursuz eden sakinliği, belki de bir mesaj veriyordur izleyiciye.
Burçin Terzioğlu avukat rolüne çok yakışmış, Hande Doğandemir de içindeki cevheri bu diziyle ortaya çıkarmış diyebiliriz. İşledikleri konu oldukça hassas, sıradan cinayetlerden çok kadın cinayetleri ve özellikle masum kadınların cinayetlerini işliyor olmaları önemli bir nokta. Her şey bir kenara; insanların düşünmeden, sorgulamadan, doğru olanı öğrenmeye çalışmadan direk onlara sunulanı kabullenmesindeki yanlışlığı da göstermişler.
İlk dört bölüm temel iki olayın çözümlenmesini işliyor, daha sonraki bölümlerde CSI tarzı polisiye dizilerinden alışkın olduğumuz gibi her bölümde bir olay ve o olayın çözümlenmesi yer alıyor. Ben her olayın bir bölümde çözümlenmesini ve hep doğruya çıkmasını bir süre sonra sıkıcı buluyorum. Gizemleri nasıl çözdüklerini görmeyi seviyorum ama sonuç hiç şaşırtmıyor. Bazen yanlış sonuçlara ulaşsalar veya olayları kanıtlamak için daha çok çaba sarf etseler güzel olur. Şimdiye kadar dokuz bölüm oldu bundan sonra hep tek olay tek bölüm mü devam edecekler yoksa uğraştıran davalar olacak mı hep beraber göreceğiz. Anlaşılan o ki uzun bir süre kara delikten kurtulamayacaklar…
Ufak bir not, son bölümde görüntüler sanki kenarlardan sıkıştırılmış gibi duruyor, insanların yüzü uzamış. Siz de fark ettiniz mi? Özellikle Burçin Terzioğlu’nda çok belli oluyor. Bu çekimden mi kaynaklı yoksa sistemde mi bir sıkıntı oldu bilmiyorum umarım düzeltilir.
Hükümsüz: Yanlışa Karşı Doğrunun Savaşı (İnceleme)
Eslem Saraçoğlu’nun Diğer Yazıları İçin Tıklayın.