Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Hoard: Çılgınlığın Şiirsel Dansı

Hoard: Çılgınlığın Şiirsel Dansı

Yazar: Ayşe Günhan

Hoard: Çılgınlığın Şiirsel Dansı

43. İstanbul Film Festivali‘nde izleyicilerle buluşan Luna Carmoon’un yönetmenlik koltuğunda ilk kez oturduğu Hoard (İstif), 1980’lerin Londra’sında yedi yaşındaki Maria ve obsesif kompulsif bozukluğa sahip annesinin karmaşık dünyasına adım atıyor. Anılar, travma ve sevgi gibi karmaşık temaları, absürt ve şiirsel bir dille ele alan film, izleyiciyi uzun süre düşündürecek ve etkileyecek bir deneyim sunuyor.

1984 Londra’sında başlayan hikaye, Maria ve annesinin çöpler arasında yaşadığı tuhaf dünyayı gözler önüne seriyor. Maria’nın annesi dispozofobi (istifçilik bozukluğu) olan bir kadındır. Bu durumu Maria’ya normalleştirmek adına, ona sihirli bir dünya kurar; çöp kutularından duş perdesi, gazete kağıtlarından halılar yaparlar ve evdeki eşyaları garip bir şekilde konumlandırırlar. (Televizyon gibi eşyaları göz hizasının çok çok üzerinde, hatta tavana yakın asmak gibi.) Maria, annesinin yarattığı bu absürd evrende yalnızdır, sıçanlarla arkadaşlık kurar ve annesinin bu büyülü dünyasına ayak uydurmak zorunda kalır. Her şeye rağmen, oluşturdukları sevgi kavanozlarıyla birbirlerine bağlılıklarını ifade etmenin, bu dünyayı genişletmenin ve eğlenmenin yollarını bulurlar.

Ancak bu masalsı dünya, Maria’nın okul hayatında yaşadığı zorbalık ve dışlanma ile keskin bir kontrast oluşturur. Dağınık ve uykusuz olması nedeniyle öğretmenleri tarafından hedef alınan Maria, annesinin onu korumak için kurduğu sihirli dünyayı sorgulamaya başlar. Maria’nın beden eğitimi çantasını bulamadığı ve iç çamaşırlarıyla derse katılmak zorunda kaldığı gün, filmde dönüm noktalarından birini oluştur. Bu olay, Maria’nın annesinin yarattığı dünyanın gerçeklerden kopukluğunun farkına varmasına ve öfke patlamaları yaşamasına sebep olur. Annesine, olanca gücüyle, “beslenme çantasındaki çöpleri geri getirmek istemediğini, neden bu kadar eşyayla yaşamak zorunda olduklarını, hiçbir zaman aradığını bulmadığını, diğer arkadaşlarının evinin böyle olmadığını, okula ütüsüz ve dağınık gitmek istemediğini, bu dağınıkta arkadaşı sıçanı bile bulamadığını” resmen haykırır. Aynı gün, arkadaşı olan başka bir sıçanın cesediyle karşılaşır ve üzerine bir de yaralanır Maria. Üst üste yaşadığı travmalardan yorgun düşer, daha fazla annesini üzmeye dayanamaz ve oyunlarına kaldıkları yerden devam etmekten başka çaresi de kalmaz. Bu noktadan sonra Maria, annesinin dünyasına tamamen teslim olur ve okula ara verir. Maria’nın annesiyle yüzleşmesi ve onu affettiği sahne, filmin en duygusal sahnelerinden biriydi.

Bir gece, yukarıda konumlanan eşyaların annesinin üzerine düşmesi sonucu, anne hastaneye kaldırılır, ev tahliye edilir ve Maria koruyucu anneye verilir. Ve film 1994 yılından devam eder.

1994 yılında Maria, deli dolu ve içine kapanık bir genç kız olarak karşımıza çıkar. Bir gün, eski koruyucu ailesinin yanına geri dönen Michael ile karşılaşır. Michael ile en baştan itibaren kurduğu absürt ilişki, ona annesiyle kurduğu ilişkiyi hatırlatır ve deliliğin sınırlarında birlikte yürümeye başlarlar.

“Hoard”, Luna Carmoon’un ustalıkla yönettiği, derinlikli karakter analizleriyle dolu bir film. Maria’nın iç dünyasına yolculuk ederken, izleyiciye çocukluk travmalarının ve ruhsal çatışmaların karmaşıklığını keşfetme fırsatı veriyor. Olağanüstü performanslar, çarpıcı görüntüler ve etkileyici müzikle desteklenen bu film, izleyicinin zihninde uzun süre yer edecek bir deneyim sunuyor.

Maria’nın annesiyle olan ilişkisi, filmdeki en önemli bir tema olarak işlenmekte. Anne-çocuk arasındaki sağlıklı ayrışmanın gerçekleşmemesi, Maria’nın yetişkinlikte yaşadığı sorunların başında geliyor. Anne Maria’nın özerkliğine izin vermiyor, Maria annesinin rahminden çıkmak istemiyor. Bunu, dersten kovulduğunda, insan iskeleti modeli üzerinde, özellikle rahim bölgesiyle ilgilenmesinden anlıyoruz. Hatta rahim aralığından elini çıkartması, belki doğmak istememek olarak bile düşünülebilir. Bununla birlikte, metaforlardan biri de, her aralıktan doğmak, çıkmak, öteye gitmek isteği… Bir keresinde sıkışıyor hatta. Aynı gerçek ile düş, özerklik ile bağımlılık, sorumluluk ile özgürlük, delilik ile akıllığının, gitmek ile kalmanın arasında sıkışmışlığı gibi…

Ayrıca, filmde sıvılarla ilgili temalar da dikkat çekici. Tükürük, idrar, sıçan cesedi üzerindeki pelteleşmiş sıvı ve birbirinin tükürüğünü yutma gibi imgeler, temizlik ve kirlilik, yaşam ve ölüm arasındaki zıtlığı vurgular görünüyor. Bu sıvılar, bir yandan dışarı atmak istemek, diğer yandan anlaşılmak, görülme, kabul edilme isteği olabilir Sıçan cesedi üzerindeki pelteleşmiş sıvı, ölümün ve çürümenin sembolü  gibi. Maria’nın bu sıvıya temas etmesi, ölümle yüzleşmesini ve annesinin yarattığı sihirli dünyanın gerçek dışılığını fark etmesini temsil ediyor olabilir. Birbirinin tükürüğünü yutma sahneleri ise, Maria ve partneri/annesi -çünkü annesinin izlediği filmlerde gördü bunu ve artık annesi ile partneri aynılaştı- arasındaki sevgi ve bağımlılık ilişkisini, ancak aynı zamanda bu ilişkinin toksik ve zararlı yönünü de vurguluyor.

Diğer yandan filmde, yara metaforları da önemli bir yer tutuyor. Maria’nın kendini yaralama isteği, kırılganlığının ve travmayla başa çıkma zorluğunun bir göstergesi. Annesinin/partnerinin yaralarını sarması ve öpmesi ‘yaralayanın’ yaptığını kabul etmesi isteği olabilir. Michael’ın Maria’nın yaralarını öperken tükürüğünü kullanması, sevginin iyileştirici gücüne atıfta bulunurken, aynı zamanda bu sevginin de kirli ve kusurlu olabileceğini gösteriyor. Fakat aynı zamanda bu sevgi, Maria’nın özgürlüğünü kısıtlayan ve onu ötekine bağımlı tutan bir etkiye de sahip. Ve sonra zaten Michael’dan kurtulmak istiyor.

Hoard, izleyiciyi sıradanlıktan sıyrılıp şiirsel bir absürtlüğe sürükleyen özgün bir bakış açısı sunan bir film. Carmoon, Maria’nın anılarını ve travmalarını, güçlü görseller ve şiirsel bir dille harmanlayarak izleyiciyi filmin atmosferine dahil etmiş. Filmdeki bazı sahneler, Maria’nın zihninin labirentine girerek izleyiciyi onun bakış açısıyla dünyayı görmeye davet ediyor.

Saura Lightfoot Leon, Maria rolünde olağanüstü bir performans sergiliyor. Masumiyeti, kırılganlığı ve travmayla mücadelesi izleyiciyi derinden etkiliyor. Leon, Maria’nın karmaşık iç dünyasını ve duygusal değişimlerini ustalıkla yansıtıyor.

Hayley Squires ise obsesif kompulsif bozukluğa sahip anne rolünde izleyiciyi derinden sarsıyor. Squires’ın performansı, karakterin karmaşıklığına ve iç mücadelelerine dair nüanslar sunuyor.

Joseph Quinn’de tutkulu, derin ve deli bir aşık olarak çok başarılı bir oyunculuk sahneliyor.

Sonuç olarak, “Hoard” sadece bir film değil, aynı zamanda insanın ruhunu ve zihnini keşfetme yolculuğu. Luna Carmoon’un yönetmenlik ve senaristlik becerileri, bu karmaşık ve derin filmi başarıyla hayata geçirmiş. Yer yer rahatsız olduğum sahneler olsa da, özellikle sıvı sahneleri, çok çarpıcı ve başarılı bulduğumu söylemeden edemeyeceğim.

İyi seyirler dilerim.

Hoard: Çılgınlığın Şiirsel Dansı

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...