Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri Fallout: Son 200 Yılda Neler Oldu?

Fallout: Son 200 Yılda Neler Oldu?

Yazar: Zeynep Soycan

Fallout: Son 200 Yılda Neler Oldu?

1997 yılında piyasaya sürülmesiyle beraber yıllarca oyun severlerin konsollarında yer etmiş popüler post-apokaliptik video oyunu serisi Fallout bu sene Amazon Studios tarafından ekranlara taşındı. Yönetmen koltuğunda Westworld’den tanıdığımız Jonathan Nolan ve House of the Dragon’daki çalışmalarıyla bildiğimiz Clare Kilner gibi isimler yer alıyor. Hal böyle olunca dizinin büyük bir beklenti yarattığını söylemek yanlış olmaz. Yayınlanmasının hemen ardından gelen yorumlara bakılırsa hem hayranlar hem de yeni gelen izleyiciler ortaya çıkan üründen oldukça memnun. Haftalara yaymak yerine tüm bölümleri aynı anda yayınlayıp aralıksız bir şekilde izlememize olanak sağlayan Prime Video’ya teşekkürlerimizi iletip dizinin neden bu kadar iyi olduğuna geçebiliriz.

Oyunlardan haberdar olmayanlar için hikayeye bir göz atacak olursak, 2077 yılında Amerika’ya düzenlenen nükleer bomba saldırısı sonunda yok olan bir medeniyetin 200 yıl sonra nasıl kurulduğuna şahit oluyoruz. Çoğu kıyamet sonrası filmden/diziden aşina olduğumuz kolonilere burada da yer verilmiş. Bu kolonilerden birisi Çin-ABD nükleer savaşı tehlikesinden dolayı sivillerin hayatta kalması için oluşturulmuş Sığınak adı verilen oluşumlar. Hayatı sadece kitaplardan okuyan Sığınak sakini baş karakterimiz Lucy’nin dış dünyaya inmesiyle yolculuğumuz başlıyor.

Bu yolculuk sırasında birçok farklı grubu da tanıyoruz. Apokaliptik bilim kurguların vazgeçilmezi olan teknolojik askerler burada Çelik Kardeşliği adı altında işleniyor. Fallout oyunlarının yapıtaşlarından biri olan mutasyon geçirmiş insan türündeki Ghoullarla da yolculuğumuz sırasında tanışıyoruz. Aslında gördüğümüz üç ana karakter bu grupların temsili. Fallout evreninde gruplar içinde birçok teoriyi barındırsa da bu karakterlerin arka planları ve amaçları oldukça başarılı yazılmış.

Dizide inşa edilen dünyanın kendine has bir tarzı olduğunu söylemekte de fayda var. Şarkılar, radyo programları, kıyafetler kısacası kültür olarak nostaljik bir “American Dream” tablosu çizilse de yapay zekanın ve robotların kullanımıyla Retro-fütüristtik bir hava yakalanmış. Özellikle aksiyon sahnelerindeki 1960lardan müzik seçimleri ile çoğu sahneyi ağır çekim izlememiz, kan ve vahşete rağmen izlemeyi hayli keyifli hale getiriyor. Video oyunlarının hali hazırda hayranı olan yönetmenimiz Nolan’ın, evreni ekrana taşırken her detayı düşündüğünü söyleyebiliriz. Kostüm tasarımları da bunun bir parçası. Bu arada dizinin kostüm tasarımcısı Amy Westcott’un ismini geçirmesek olmaz. Çünkü kostümlerin hepsi el yapımı. Evet, Çelik Kardeşliği ordularının zırhları bile. Sığınak ve Çelik Kardeşliğinde gördüğümüz tekdüze üniformaların adeta bir okul havasıyla disiplini ve kuralların varlığını yansıtırken dış dünyadakilerin oldukça punk tarzları, partizanlığın baş gösterdiği bu evrene görsel olarak da hakim olmamızı sağlıyor.

Yazının bundan sonrası için spoiler uyarımızı yaptıktan sonra dizinin biraz daha detayına inebiliriz. Üç ana karakterle bağlantılı bir olay örgüsünü takip ediyoruz. Lucy’nin kaçırılan babasını bulmak için dış dünyaya inmesi başlangıcımızı oluşturuyor. Post-apokaliptik Pollyanna Lucy karakterinin “Amerika’yı daha iyi bir yer yapacağız” mottosu dış dünyada yani gerçek dünyada kaldıkça tabii ki silikleşiyor. Yapımcılar bu noktada politik olmama kaygısıyla yola çıkmamış ve sosyolojik eleştirmeleri gayet yerinde ve komik bir dille hikayeye yerleştirmiş. Karakterimize hayat veren Ella Purnell, bu kadar naif ve imtiyazlı bir insanın sanki yeni doğmuş bir bebek gibi gerçek dünyadaki yolculuğunu işlemenin ne kadar heyecan verici olduğundan bahsediyor. Aynı zamanda Lucy karakteri dizi için özel yazılmış. Saflıklarına ve kriz anındaki tuhaf tepkilerine oldukça şahit olsak da diziye karşı sempatimizi arttıran karakterlerden biri olduğundan iyi ki yazılmış diyoruz.

Gelişme kısmında çiçeği burnunda Çelik Kardeşliği şövalyemiz Maximus ve “Bir işler var bunda” kuşkusunu bize her hareketinde hissettiren, burnunun olmayışı karizmasından hiçbir şey götürmeyen anti-kahramanımız Cooper Howard (The Ghoul) bizi karşılıyor. Cooper Howard dizide geçmiş ve şimdiki zaman olarak parça parça gösteriliyor fakat son iki bölümde hikayenin çok önemli bir kısmını hatta ta kendisini oluşturduğunu görüyoruz. Dizide bu karakterle ilgili ilginç bir sürpriz bulunuyor. Karakterin Sığınak telefonlarıyla bağlantı kurabilmeleri için numarasını verdiği bölümde eğer numarayı gerçekten tuşlarsanız işkence edilen birinin yardım çığlıkları duyuluyor. Artık sıkıcı buluşmalardan kaçmak için hangi numarayı tuşlayacağınızı biliyorsunuz.

Çelik Kardeşliği her ne kadar teknolojik olarak üst düzey bir grup olsa da o kocaman zırhlarının içine pek bir şey geçmediği kesin. Kendi doğrularına oldukça bağlı, kaba tabirle bağnaz bir topluluk. Özellikle de bu asker grubu, bizim dünyamızla en çok bağlantının göze çarptığı gruptu. Çünkü Çelik Kardeşliğinde gördüğümüz şey milliyetçi bir asker ordusundan başka bir şey değil. Amerikan kültüründe de gördüğümüz rütbeler arasında zorbalanma, aradan yüzyıllar geçse bile etkisini yitirmeyecek anlaşılan. Ortada bir savaş konusu işleniyorsa vazgeçilmez olan konseptlerden intikam, hırs ve vicdan özellikle Maximus’un hikayesine ilmek ilmek işlenmiş.

Dizinin ilk çıktığı anda bu kadar beğeni toplaması karşılaştırmaları da beraberinde getiriyor. O dizilerden biri de yine çıktığından beri uzun süre konuşulan The Last of Us. Kıyamet sonrası konulu bir video oyunundan uyarlama oluşlarından ötürü benzeşseler de işleyiş biçimlerinin farklılığından dolayı, çok ayrı kulvarda oldukları düşüncesindeyim. The Last of Us daha karanlık ve dram ağırlıklı bir evrenin içindeyken, Fallout’un nispeten alaycı havası ikisini kesin çizgilerle ayırıyor.

Tek takıldığım nokta, her ne kadar yapımcılar tarafından tam tersi amaçlansa da, dizinin video oyunu uyarlaması oluşunu buram buram hissetmem oldu. Birbirinden alakasız gibi görünen olaylar sonlara doğru akılda soru işareti bırakmadan birbirine bağlanıyor olmasına rağmen başlarda beni biraz yordu. Yine de bayram şekeri edasıyla tükettik, “binge-watch”lamak için dizi arayanlara da birebir bir öneri olur.

Fallout: Son 200 Yılda Neler Oldu?

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...