Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri Loki: Multiverse Başlangıcı (1. Sezon İncelemesi)

Loki: Multiverse Başlangıcı (1. Sezon İncelemesi)

Yazar: Ahsen Aktaş

Loki: Multiverse Başlangıcı (1 Sezon İncelemesi)

Marvel’ın Disney+ dizileri ile başlattığı Phase 4’un WandaVision, The Falcon and The Winter Soldier’dan sonraki durağı olan Loki dünkü bölümü ile sezon finali yaptı. Başrolünde Loki rolüyle Tom Hiddleston, Sylvie rolüyle Sophia Di Martino, Mobius rolüyle Owen Wilson, Renslayer rolüyle Gugu Mbatha-Raw ve Kang the Conqueror rolüyle Jonathan Majors’ın bulunduğu dizi Marvel Cinematic Universe’ün geleceğini etkileyen multiverse olayını başlatmış oluyor. Dizi aslında insanlık tarihi boyunca Loki’nin tarihi olayları üzerinde etki yaratmadan takip etmesi amacıyla yapılacakmış ki bunun etkisini D.B. Cooper ile görüyoruz. Fakat multiverse olayına atlayan dizi 6 bölümüyle sizi sıkmadan Loki karakterine farklı bakış açısıyla ilerliyor ve diğer Marvel-Disney+ dizilerinden farklı olarak ikinci sezon onayını alıyor. Yönetmen Kate Herron dizinin çizgi romanlardan ilham alarak yapıldığını kabul etse de Civil War ya da Age of Ultron gibi belli bir çizgi romanı takip etmediği için diğer yapımlardan farklı olduğunu savunuyor.

Genel olarak konudan bahsetmek gerekirse Loki, Avengers: Endgame’de geçmişe gidip Teseract’ı çalmaya çalışan Avengers üyeleri sebebiyle kaçarak kutsal zaman çizelgesini bozuyor ve kendisi orijinal Loki’nin varyantı oluyor. Zaman Koruyucuları tarafından kontrol edilen kutsal zaman çizelgesi varyantları alıp olay yerini sıfırladıktan sonra her şey olması gerektiği şekilde ilerlemeye devam ediyor. Time Variance Authority yani Zaman Varyansı Birliği’nin kontrolünde olan kutsal zaman çizelgesi varyansları yargılayıp silinmelerini sağlıyor. Tabi Loki için durum daha farklı oluyor çünkü kendi varyanslarından biri kaçmış ve bir Loki’nin bakış açısına ihtiyaç duyuyorlar. Loki ve Ajan Mobius’un yolları burda kesişiyor ve birlikte diğer Loki varyantını aramaya başlıyorlar. Mobius’tan öğrendiğimiz kadarıyla analistler ve ajanlar Zaman Koruyucları tarafından TVA’ye hizmet etmek için yaratılıyorlar yani geçmişleri yok. Fakat diğer Loki varyantı Sylvie’den öğrendiğimiz ise bambaşka oluyor: aslında TVA’de çalışan herkes varyant.

Çocukken kaçırılan Sylvie, Zaman Koruyucuları’nı öldürmek için yıllar boyu planını ilmek ilmek işliyor. Tabi bu Loki ortaya çıkana kadar devam ediyor. Yolları kesişen iki Loki varyantı bir süre sonra birlikte aynı amaca hizmet ediyorlar ve her ne kadar aynı kişi olsalar da farklılıklarıyla karaktere derinlik katıyorlar. Zamanın Sonu’na gidip TVA’yi asıl yaratan kişiyle tanıştıkları final bölümünde ise Sylvie’nin Kang the Conqueror’ı öldürmesiyle kutsal zaman çizelgesini koruyacak kimse kalmıyor ve multiverse yaratılmış oluyor.

Çeşitli Loki varyantlarını görüp hepsinde farklı özellikler izlediğimiz bölümlerde gerçekten karakter olarak Loki sinematik evrene oranla çok daha farklı işlenmiş sezon boyunca. Klasik Loki, Timsah Loki, Çocuk Loki, Siyahi Loki ile karakterin hem çizgi roman evrenindeki farklı versiyonlarını izledik hem de Loki’yi daha iyi tanıdık. Multiverse’e giriş ve Loki varyantlarıyla Loki’nin tanıtıldığı bir sezon desek yanılmayız. Bu varyantlar arasında aslında hepsinin görevi vardı: Çocuk Loki, Thor’u öldürmesiyle diğerlerinden ayrılıyor; Klasik Loki, Sylvie ve Loki’ye olan yardımıyla bir role sahip oluyor; Siyahi Loki, bütün Lokileri satarak hepimizin tanıdığı güvenilmez Loki profilini çiziyordu. Timsah Loki biraz sevimli olsun diyerek yerleştirilmiş olduğunu düşünüyorum keza olaylara direkt olarak bir etkisi olmadı; tabi Mobius’un Timsah Loki’yi hatırlamaması da sadece sevimli olması için konulduğu düşüncesine ters kalıyor. Loki bu timsah halinde dolaşıyorsa bir sebebi vardır herhalde diyoruz.

Dizide bulunan birçok güzel detay var. Bölüm sırasına göre gidecek olursak tabi ki ilki Stan Lee cameosu. Loki, Zaman Koruyucuları tarafından mahkeme salonuna girdiğinde salonun duvarlarındaki görsellerde görüyoruz Stan Lee’yi. Vefatının ardından da cameolarına devam edilen Stan Lee şüphesiz tüm çizgi roman hayranları için önemli biri. İkinci olarak elbette D.B. Cooper referansı. Loki’nin geçmişte yaptıklarının gösterildiği bir sırada görüyoruz.

İkinci bölümde ise Loki ve Ajan Mobius’u kaçak olan Loki’yi aramaya çıktıkları sırada teorilerini Pompei’de denerken izliyoruz. Yanardağ patlamasından hemen önce bulundukları yer olan Pompei referansı dizinin asıl yapılma amacına bir selam çakıyor denilebilir.

Üçüncü bölümdeki referansımız ise Loki’nin Ragnarok dosyasını incelerken gördüğü Revengers kod adı. Thor: Ragnarok’ta Thor, Loki, Valkyrie, Hulk ve kendinden oluşan bu gruba Revengers adını vermişti. Kutsal zaman çizelgesinde yaşanan her şey birebir aktarıldığı için bu detayın verilmesi yerinde olmuş.

Dördüncü bölümde ise karşımıza Lady Sif ve Loki tarafından yarısı kesilmiş saçları çıkıyor. Mobius tarafından bir döngüye hapsedilen Loki, Lady Sif’ten bir süre tokat ve tekme yiyor. Post-creditte gördüğümüz Loki varyantları ve kostüm detayları ise ilk 1949 yılında yayınlanan Loki’nin günümüz versiyonuna gelene kadar geçirdiği sürecin somut bir delili olarak karşımızda duruyor.

Beşinci bölüme dair en komik detay ise şüphesiz Thanos Helikopteri. Çizgi roman evreninde ve MCU’da Sonsuzluk Taşları ile evrenin düzenini bozan ve evrende bulunan çoğu yaratığın korktuğu Thanos’un çizgi romanda bir de helikopteri vardı. Bölümde gözünüze batmayan bir şekilde yerleştirilmiş ve gördüğünüzde gülümseten bir detay olmuş. İkinci komik detay ise Timsah Loki’nin şarap içmesi. Bu sahneyi izleyene kadar buna ihtiyacım olduğunu bilmiyordum, harika!

Final bölümü olan altıncı bölüm bize iki Loki’nin öpüşme sahnesini izlettirdi. Loki’nin egolu, tahmin edilmez ve güvenilmez biri olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu karakterin bu tarz özellikleri yüzünden normal bir varlıkla aşk yaşayamayacağı da aşikar. Eh geriye kalan tek kişi de Sylvie oluyor. Narsistliğiyle de bilinen bir karakter ancak kendine aşık olabilir değil mi? Bu bölümün en güzel detayı ise sonunda bize Kang the Conqueror’ı tanıtmış olması.

Phase 4’un ana kötüsü olacağını tahmin ettiğimiz Kan the Conqueror sezon finalinde ciddi olmayan biri olarak karşımıza çıktı. Açıkçası komik olan bir villain izlemek beni rahatsız ediyor. Avengers: Infinity War ile villainların babasını izlediğimiz MCU’da bu varyantı olarak Kang’ı izlemek sıkacak gibi duruyor. Sylvie bu varyantı öldürdüğü için izleyecek olduğumuz varyant bu olmayacak tabi ama Ant-Man and the Wasp: Quantumania filmi ile beyaz ekrana taşınacak olan karakterin; diğer Ant-Man filmlerine bakacak olursak teması gereği daha hafifletilmiş, komedisi fazla kaçacak ve bu sebeple villain ile bağlantı kuramayacağımız bir yapım gibi olacağını düşünmek açıkçası tat kaçırıyor. Sezon finalindeki komik, ciddi olmayan Kang ise dizinin gidişatına pek uyduğu söylenemez. MCU’daki en büyük sorun bu kesinlikle: yersiz komiklik.

Sezonu genel olarak beğensem de dizi Tom Hiddleston’ın oynadığı Loki’yi biraz ikinci plana atmış daha çok Sylvie üzerinden ilerlemesiyle bir olmamışlık havası vermiş. Thor filmleri, Avengers filmlerinde olduğu her sahneyi çalan Loki biraz geride kalmış ki bu bir de kendi yapımındayken olmuş; bu sebeple izleyiciyi ikiye bölmeye yetmiş. Sezon finalinin ucu açık kalması da yine izleyiciyi ikiye bölmüş. Açıkçası final benim için yeterliydi. Loki’nin 2018 yılına gönderildiği TVA’da bulunan Kang heykeli biraz da olsa villain olarak göreceğimiz Kang’a olan güvenimi arttırıyor. İkinci sezonunun çıkacak olması, sonrasında gelecek Spider-Man, Ant-Man ve Doctor Strange filmlerinin önünü açmasıyla gayet yeterli ve düzgün bir final yapmış olduğunu düşünüyorum. Sylvie’ye ne olacağını görmek de sabırsızlandırıyor açıkçası. Kang’ı öldürmesi sebebinin yeterli olmaması nedeniyle izleyiciyi tatmin etmese de bir şekilde multiverse başlaması gerekiyordu değil mi?

Fataliz yani kadercilik anlayışıyla başlayan dizi çoklu evren teorisine girerek çok farklı yerlere gelerek Phase 4’u bence tam anlamıyla başlatıyor. Ana kötünün Thanos olduğu, 3 fazı içeren the Infınıty Saga’dan sonra Marvel işlenmesi zor olan bir adım atıyor. Diziden yola çıkarak çizdikleri yolu yorumlamak gerekirse açıkçası ben ümitliyim. Kafa karıştırıcı olduğu su götürmez bir gerçek olan çoklu evren teorisini güzel işleyeceklerine olan güvencim tam. Kevin Feige’in işini severek yaptığı yapımların ve evrenin gidişatından belli oluyor. Keşke DCEU’nun başına da böyle biri gelse de ağız tadıyla fanlık yapsak fakat zor gibi duruyor.

Müzik seçimleri, efektleri, küçük kadrosuyla hikayeyi dağıtmadan anlatması ve multiverse’ün başlangıcı olan Loki beklentimin olduğu bir yapım olmamasına karşın çok beğendiğim, izlerken keyif aldığım ve kolaylıkla en iyi Marvel-Disney+ dizisi olarak adlandırabileceğim bir yapım oldu. İkinci sezonu ve Phase 4’u sabırsızlıkla bekliyorum. Belki bundan sonra Marvel Cinematic Universe yerine Marvel Cinematic Multiverse desek daha mantıklı olur. TVA sloganı ile sonlandırmadan olmaz: For All Time. Always!

Loki: Multiverse Başlangıcı (1 Sezon İncelemesi)

Ahsen Aktaş’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...