Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Enola Holmes: Holmes Ailesinin Feminen Yüzü

Enola Holmes: Holmes Ailesinin Feminen Yüzü

Yazar: Zeynep Polat

Enola Holmes: Holmes Ailesinin Feminen Yüzü

Nancy Springer’ın Enola Holmes okuma serisinden uyarlanmış bu film geçtiğimiz günlerde Netflix üzerinden izleyiciye sunuldu. Tüm zamanların en başarılı ve ölümsüz kurgusal dedektifi Sherlock Holmes ve hayatıyla ilgili uyarlamalar uzun yıllardır farklı şekillerde izleyicilerle buluşuyor ve muhakkak buluşmaya devam edecek. İzlemeye alışık olduğumuz Sherlock’un anlatılmamış ailesinden kız kardeşinin hikayesini izliyoruz filmde.

Film İngiltere reformu için mücadele edilen 1884’te Representation of the People Act döneminde geçiyor. Yönetmen Harry Bradbeer, daha önce de feminen ve kadın karakterlerin ön planda olduğu benzer filmlere imza atmıştı; Enola Holmes’te de erkek egemenliğin yıkılıp kadın haklarının sağlanmasından bahsedilmiş.

On parmağında on marifet başrol Enola karakterini, Stranger Things dizisiyle tanıdığımız Millie Bobby Brown başarıyla canlandırmış. Sevilen oyuncu Henry Cavill, Sherlock rolüne deyim yerindeyse ‘cuk’ oturmuş. Ancak bu karakter, Enola’nın hikâyesi ön planda olduğundan, fazlasıyla geri planda kalmış. Bir diğer kardeş olan Mycroft’u Sam Claflin, anne Eudoria’yı ise Helena Bonham Carter canlandırmış. Gelin şimdi bu sağlam oyuncu kadrosuna sahip filmde neler yaşandığına bakalım.

Babasını bebekken kaybetmiş, ağabeyleri  Sherlock ve Mycroft henüz o çok küçükken evi terk etmiş olan Enola, annesi ile beraber yaşamaktadır. Profeminist annesi Eudoria, genç kızı toplum baskılarından ve geleneklerinden uzak yetiştirmiştir. Enola annesi tarafından, dövüş sanatlarından şifre kırma sanatına kadar yaşadıkları döneme göre feminen olmayan becerilerin yanında; bilimden edebiyata birçok alanda başarıyla eğitilmiştir – öyle ki genç kız bu beceriler sayesinde her zaman abisi Sherlock’tan birkaç adım öndedir. Film annesinin gizemli bir şekilde ortadan kaybolmasıyla başlar.

Annesini bulmak için ünlü ve başarılı ağabeylerinden yardım isteyen genç kızın ağabeyleri, kardeşlerinin çağırmasıyla eve gelirler. Annelerini ararken diğer yandan yıllar sonra gördüğü kız kardeşi Enola’nın yetiştirilme tarzını beğenmeyen Mycroft onu yatılı zarafet okuluna göndermek ister. Enola bu okula gitmek istemez çünkü içinde bulunduğu yaşam tarzından gayet memnundur. Sherlock, genç kızın itirazlarına rağmen Enola’nın vasisi Mycroft olduğundan bu karara karşı çıkamaz. Film boyunca annesinin onu yetiştirirken verdiği tavsiyeler ile hareket eden genç kız, annesinin “Geleceğimiz elimizde. Hayatın boyunca başkalarının senin için seçtiği yoldan değil, kendi yolundan gitmelisin.” öğüdünü  hatırlayarak tüm engel ve zorluklara rağmen yatılı okula gitmemek ve annesini bulmak için Londra’ya kaçar.

Enola planlayarak hareket ettiği kaçış esnasında birçok maceraya atılır. Yaşadığı zorlukları annesinden öğrendiği beceriler ve bilgiler sayesinde başarıyla atlatır. O annesinin bıraktığı şifrelerden ipuçları bulurken ağabeyleri, annelerini aramaların yanında kardeşlerinin de izini sürmeye başlarlar. Kendini ele vermemek için uğraşan Enola, abisi Sherlock ‘tan daha hızlı ilerleyerek ondan başarılı olur. Bu sayede ağabeylerini alt etmiş olur.

Anne Eudora film boyunca esrarengiz bir portre çizer. Kadın hakları hareketlerine dâhil olup bu uğurda savaştığını ve gizli yaşaması gerektiğini anlıyoruz sadece, detayları anlamlandıramadan. Bu anlam kopukluğu ve takıldığımız soru işaretleri filmin devamının geleceğini sezdirdi bana.

Filmi genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. Filmin sevdiğim yönlerinden biri  dört duvarı başarı ile yıkan bir film olması oldu; Enola’nın sürekli bizimle sohbet edip seyirciyi filme dahil etmesi gayet eğlenceli. Birkaç sahne geçişinde uygulanan; karşılaştığımız karakterlerin tanıtımının karikatür şeklinde gösterilmesi ve Enola’nın yaptığı planların taslağının da kara tahta çizimi ile özetlenmesi akışı toparlıyor. Filmin geçtiği dönemin kültürünü, yaşam koşullarını başarılı bir şekilde aktarmış yönetmen. Ayrıca görselliği ve düşmeyen temposuyla dikkatleri dağıtmayan, sürükleyici bir etkiye sahip. Annesinin yetiştirdiği şekilde kendi sorunlarını çözebilen, mücadeleci ve özgüvenli Enola, filmi izleyecek gençlere umut ve cesaret verebilecek nitelikte bir genç kadın. Dolayısıyla feminizmin ve direniş ruhunun başarıyla aktarıldığını söyleyebilirim. Zayıf bulduğum yönü ise; filmde daha fazla Sherlock gizemi beklerken filmin basit olay örgülerinden ibaret olmasıydı. Orijinal Sherlock hikayesinde Dr. Watson’un bakış açısından filmi takip edişimiz gibi Enola’yı başka bir karakterin gözünden izlemek daha gizemli olabilirdi. Olaylardan çok karakter odaklı, gençlik filmi sayılabilecek sıkmayan bir filmdi.

Zeynep Polat’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayınız.

Bunlar da ilginizi çekebilir

8 Yorumlar

Avatar
Şahika 25/09/2020 - 13:20

Filmi izlemeden etkilenmek bu olsa gerek! Harika bir anlatım, teşekkürleeer!!

Yanıtla
Avatar
Buse 25/09/2020 - 19:52

Bian önce filmi izleyesim geldi. Başarılı bravo 👏

Yanıtla
Avatar
Kamile 25/09/2020 - 20:34

Yazıyı okuduktan sonra filmi izlemeye karar verdim ve kesinlikle izlenmesi gereken bir film izlerken bitmesini istemedim

Yanıtla
Avatar
Yiğit 25/09/2020 - 20:53

Hayranlıkla okudum ilk fırsatta izlicem başka film onerilerinizi merakla bekliyorum Zeynep hanım

Yanıtla
Avatar
Ezgi guller 25/09/2020 - 21:05

Emeğinize saglik çok guzel özetleme. En kisa zamanda izlemek istiyorum

Yanıtla
Avatar
Omer 25/09/2020 - 22:30

Harika bir an önce izlemek istiyorum👏👏

Yanıtla
Avatar
sümoş 25/09/2020 - 22:50

vay sherlock holmes’un kız kardeşi mi varmış, merak ettim filmi. teşekkürler 🙂

Yanıtla
Avatar
Yamaç 26/09/2020 - 22:56

Anlatiminizdan etkilenerek izledim genel olarak güzel ama bir Sherlock degil

Yanıtla

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...