Chernobyl 1986: Ne Kadarı Kurgu Ne Kadarı Gerçek?
Çernobil 1986, Rusya’da bir nükleer santralde çıkan facia sonucu yarım kalan bir aşk hikâyesini ve bir kahramanlık öyküsünü konu alıyor. Peki bu Netflix platformuna 21 Temmuz’da gelen filmin konusu ne kadar doğru?
Film genel olarak birbirlerini on yıl sonra bulan ve birbirlerine hâlâ aşık bir çifti anlatıyor. Birleşmelerine ramak kala çıkan Çernobil faciası her şeyi karmakarışık hale getiriyor. İşte her şey buradan sonra başlıyor. Bu karakterlerin üzerinden facianın Pripyat halkı üzerindeki etkisini ve yaşadıkları zor bir o kadar da amansız günleri görüyoruz. Filmde karşımıza sunulan gerçekçi ve dehşet verici sahneler hayal edebileceğimizden çok daha korkunç ve izlerken bile acı çektirici ama bu hikâyenin hepsi doğru mu?
Filmin başrolü Alexei Karpushin ve ailesi tamamen kurgusal karakterlerden oluşuyor ancak ne yazık ki filmde bu kurgu karakterler dışında yaşananların neredeyse hepsi doğru, yani bu karakterler gerçekte bu felaketi yaşayan insanları yansıtıyor diyebiliriz. Yaşanan olaylara gelecek olursak, örnek olarak su altında kalmış ve açılamaması takdirde neredeyse tüm dünyayı bir hüsrana uğratacak vana, gerçekten de büyük bir mücadele ve kuvvetle açılmış; dalışçı ve mühendis üç kişiden oluşan ve ‘intihar timi’ olarak adlandırılan grup vanayı elleriyle açmayı başarıp, Avrupa’yı büyük bir facianın eşiğinden döndürmüştü. Ancak bu üç kişiden biri olan Oleksiy Ananenko, yaptığı işi bir kahramanlık olarak görmediğini 2019’da Çernobil adlı mini-seri yayınlandığında söylemişti.
“Kendimi hiçbir zaman kahraman olarak görmedim, sadece işimi yapıyordum.’’ diyen Oleksiy, hükümet tarafından çağrıldığını ve bu yüzden gittiğini söyledi, işini yaparken hiç korkmadığını ve bu iki yapıtta gösterilenden daha hızlı gittiklerini belirtti. Ayrıca şu zamana kadar o dönemde vücuduna ne kadar radyasyonun geçtiğini bilmiyor. Bu üç kişiden ikisi hala hayatta ancak Baranov 2005 yılında vefat etti. Üstlerinde yapılan testlerin sonucu fazla radyasyona maruz kalmadıklarını gösterdi. Ülkede kahraman sayılmalarına rağmen şu anda sadece emekli maaşıyla geçiniyorlar.
Elena Ivanova ve Aleksey Kazakov’un kaleme aldığı film, 26 Nisan 1986’da yaşanan facianın çoğu kısmını doğru yansıtıyor. Mesela karakterlerin yaşadığı Pripyat kasabası gerçekten de o dönemde neredeyse herkesin konuştuğu ve çalışmak için oraya yerleşmeye gittiği nükleer santralin evi. Bu santralin popülerliği 1970’lerde kurulmasıyla başlıyor, hatta herkes hakkında o kadar konuşuyor ki, Olga ve Alexei’nin oğlu bile bu konudan şikayetçi olmaya başlıyor. Ek olarak, filmde patlayan dördüncü reaktör sonrası halkın kasabayı hızlı bir şekilde terk ettiğini görüyoruz ve şu anda bile bu kasabanın içinde yerleşme olmadığını biliyoruz. Halk ilk önce bunun kısa bir süreliğine olduğunu düşünüp yanlarına çok fazla eşya almıyor (Radyasyon nedeniyle evcil hayvanların bile yanlarına alınması yasakmış) ancak ne yazık ki bu kasabaya tekrar dönme şansları yok. Birçok videoda yapılan Pripyat gezilerinde görüldüğü gibi, insanların eşyaları ve bıraktıkları neredeyse her şey orada tam bir hayalet şehrini andırıyor, eminiz ki bu yüzden birçok cesur turist bu kasabaya akın ediyor.
Bu filmi sadece bir aşk hikayesi olarak adlandırmak herkese haksızlık olur. Pripyat’ı felaket öncesi görmek ve orada yaşayan insanların bu olay öncesi çok güzel olmayan ama yine de mutlu oldukları bir ortamda izlemek gerçekten kalbimizi ısıttı. Sonu ne kadar hazin olursa olsun yaşanan trajediyi farklı bir perspektiften görmek canlandırıcı ancak bir o kadar da üzücüydü.
Chernobyl 1986: Ne Kadarı Kurgu Ne Kadarı Gerçek?