Anasayfa İncelemelerDizi İncelemeleri Brave New World: Klasik Bilimkurgu Eserinin Uyarlaması

Brave New World: Klasik Bilimkurgu Eserinin Uyarlaması

Yazar: Merve Özbek

Bilim-kurgu romanlarının en iyileri arasında gösterilen Aldous Huxley’in 1932’de yayınlanan aynı adlı romanından uyarlanan Brave New World, Peacock’ın ilk dizilerinden. Bilim-kurgu romanlarının en iyilerinden olan Brave New World’ü yayınlayarak dikkatleri üzerine çeken Peacock, NBCUniversal’ın dijital servisi. Ülkemizde BeinConnect’te yayınlanan Brave New World, distopik bir gelecek sunuyor.

Tek eşlilik, ebeveynlik, mahremiyet gibi olguların olmadığı Brave New World distopyası “Yeni Londra” adlı fantastik bir dünyada yer alıyor. Embriyoların laboratuvar ortamında yaratıldığı ve henüz embriyo aşamasında sınıflandırılan bu toplumun bireyleri kast sistemini oluşturuyor. Alfaların en tepede olduğu bu kast sisteminde en alt tabakada ise epsilonlar yer alıyor. Yöneticilik yapan alfalar, bu dünyada birçok özgürlüğe sahipken, epsilonlar ayak işlerini yapıyor ve kısıtlamalar altında yaşıyor.

Alfa ve betalar için ütopya olan bu dünyada herkes mutlu; mutlu olmadığınız, kaygılandığınız, endişelendiğiniz ya da üzüldüğünüz anlarda ise Somalar size yardım ediyor. “Mutluluk hapı” olan bu ilaçlara kast sisteminde herkes ulaşabiliyor. Farklı tiplerde farklı etkilere sahip olan somalar adeta bu insanları uyuşturuyor ve hissizleştiriyor. İlk kaygılandıkları ya da olumsuz hissettikleri anda bu ilacı alan insanlar mutluluktan başka bir duyguyu tanımıyor.

Çocuk yaştan itibaren koşullandırılan bu bireyler, sürekli soma etkisi altında da olduğu için sistemi sorgulamıyor ve kendilerine daha embriyo halinde dayatılan sınıflarını ve görevlerini kabul ediyor. Bu bireyleri kontrol altında tutmanın başka bir yolu da seks. Düzenli olarak yapılan orgy partileri bile mevcut. Ancak bu partilere epsilonlar katılamıyor. Seks için fazla temiz oldukları öğretilen epsilonlar Yeni Londra’da birçok şeyden mahrum tutuluyor.

Indra adlı bir yapay zekanın yönettiği bu dünya, henüz embriyo aşamasında kast sistemini oluşturmasıyla, insanları sürekli soma ya da seksle uyuşturmasıyla aksamaz bir düzen oluşturmuş gibi. Kendi içinde birçok çatlağa sahip olan bu düzen Indra’nın planları ve Vahşiler parkından gelen John’la (Alden Ehrenreich) birlikte bu çatlaklar kırılmaya başlıyor.

Yetersiz Ama Seyir Zevki Yüksek Bir Uyarlama

İlk bölümlerde Yeni Londra’yı keşfetmek yerine daha çok karakterleri tanıtan dizide, Yeni Londra’yı keşfetmemiz Vahşiler Parkından gelen John’la gerçekleşiyor. Bu eşsiz bilim-kurgu dünyasını karakterler üzerinden izlememiz bazı noktalarda yetersiz kalıyor.

Kitaptaki gibi Bernard, Lenina ve John üzerine kurulan hikaye, aynı zamanda bazı değişikliklere de gidiyor. Kitaptakinin aksine bu dünyayı sorgulamayan ve sisteme güvenen Bernard’ın yanı sıra bu düzeni kabul etmeyen Lenina karakterini izledik. Kitabın aksine daha güçlü bir Lenina karakteri yaratmaları ve bu yolla daha ön plana çıkan bir kadın karakter izlemek bu uyarlamada güzel olan noktalardan biri oldu. Ayrıca Indra’nın yaratıcılarından olan Mustapha Mond’u da kitabın aksine kadın bir karakter olması (Nina Sosanya) yine bu uyarlamayı ön plana çıkarıyor.

Uyarlamanın kitaptan ayrılan noktalarından biri ise Indra’nın back story’sini izlemek oldu. Bu noktada da iyi bir iş çıkaran Brave New World, yine de bu distopyayı ve Yeni Londra’yı anlatmak konusunda yetersiz kalıyor.

1932’de yazılmasına rağmen bugünün teknolojisinden dahil uzakta görülen Brave New World, renkli ve seyir zevki yüksek bir dünya kuruyor. Görsel efektlerin bol bol kullanıldığı dizide yine de limitli bir dünya izliyoruz.

Vahşiler Parkından gelen John’un aracılığıyla bizim de tanıdığımız Yeni Londra, bu dünyayı John üzerinden anlattığı için ilk bölümler zayıf kalıyor. Yeni Londra’ya geldikten sonra bu dünyaya ayak uydurmaya çalışan John kendisini seks partilerinde buluyor ve somayla kendini uyuşturmayı tercih ediyor. Bir süre sonra kast sistemine, tek eşliliğin olmamasına ve bireyselliğin yok edilmesine karşı çıkıyor ve bu dünyanın onun için olmadığını anlıyor. Herkesin bir fikri olmasını savunduğu ve bu sınıflandırma sistemini adaletsiz buluyor ve her fırsatta bunu dile getiriyor. Bunu dile getirmeye devam ettiği sürece epsilonlarda da bir uyanışa sebep olan John, adeta bir isyana yol açıyor.

Koşullandırılmaları nedeniyle bazı şeylerin asla farkına varamayan insanların uyanışını izleme süreci zayıf anlatılsa da epsilonlara bu isyanda liderlik eden CJack60 (Joseph Morgan), dikkat çeken karakterlerden. Yaratıcılardan birinin klonu olan CJack60, Yeni Londra’da en alt tabakada. En yakın arkadaşının intihar etmesi üzerine bu düzeni sorgulamaya başlayan CJack60, John’un yaptığı konuşmalarla da içindeki isyan ateşini yakıyor.

Bir beta plus olan Lenina Crowne’ın hayatı ise Vahşiler parkına yaptığı bir gezi sonrası değişiyor. Zaten Yeni Londra’da tek eşli yaşamaya çalıştığı için göze batan Lenina, Vahşiler parkında onu kurtaran John’la da daha sonra tek eşli bir ilişki yaşamaya başlıyor. Bundan sonra vücudunun ona ait olduğunu savunan Lenina, epsilonların yaşadığı yeri de gördükten sonra Yeni Londra’dan ayrılma kararı alıyor. Lenina bu kararını uygulayamasa da finalde hayalini kurduğu hayata kavuşuyor. Bernard’ın hikayesi ise beklenmedik bir son buluyor. Başından beri alfa plus olduğuna inanılmayan Bernard, insanları bir alfa plus olduğuna ikna etmek için çok çabalıyor. En son istikrar birimine yönetici olan Bernard, epsilonların ayaklanmasıyla birlikte Indra’nın asıl yönetici olduğu ve hepsinin birer kukla olduğunu anlıyor ve vahşilere, özgür insanlara katılıyor.

Herkesin birbirine bir optik lensle bağlı olduğu ve sosyal bir vücut olan bu dünyada kontrol Indra’da. Indra yarattığı bu kusursuz bu dünyada ilk çatlakları oluşturuyor. On yaratıcıdan biri olan Mustapha Mond’un ölmek üzere olması nedeniyle bir intihar planı hazırlıyor. İlk çatlak bir epsilonun intiharı. Bu kusursuz ve herkesin mutlu olduğu bir dünyada birinin intihar etmesi Bernard ve CJack60’ta da ilk şüpheyi uyandırıyor. Indra’yı artık kapatmak zorunda olduğunu anlayan Mustapha Mond, CJack60’ın yardımıyla da Indra’yı kapatıyor ve bu intihar planını önlemiş oluyor.

Müziğin olmadığı Yeni Londra’ya müziği getiren John oluyor. Eski bir MP3’ünü Vahşiler parkından gelirken yanında getiren John’un dinlediği müzikler de büyük önem taşıyor. Dünyada kalan son müziğe sahipken seçilen şarkılar da büyük önem taşıyor. Fake Plastic Trees’den Perfect Day’e seçilen şarkılar diziye de farklı bir soluk getiriyor.

Epsilonlardan birinin ölmesi, John’un gelmesi ve karakterlerin artık içinde bulunduğu bu düzeni sorgulamaya başlamasıyla oluşan çatlaklarla birlikte finale yaklaşırken bir isyan izlediğimiz Brave New World, aynı zamanda ikinci bir sezon için açık kapı bırakıyor. Dizinin yaratıcılarından David Wiener; “Sezonun sonunda ikinci sezon için kapıları açık bıraktık, başarılı bir şekilde ikinci sezon gelebilir. Umarım bunu yaparlar” açıklamasında bulundu.

İzlemesi keyifli bir dizi olsa da Brave New World, bu dünyanın anlatımını hikaye anlatımı üzerinden izlediği yol nedeniyle eksik bırakıyor.

İlginizi Çekebilir: The Good Place: İnceleme

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...