Bodkin: En Zor Podcast
Başrollerinde Will Forte, Siobhan Cullen ve Robyn Cara’nın yer aldığı dizi gerilim, absürt komedi kategorilerinde yerini aldı. Bir kasabada geçen gizemli kayıpları araştırıp, podcast yapmaları için görevlendirilmiş üç kişiyi anlatıyor hikaye. Birbirinden bağımsız, farklı yöntemleri olan bu üç kişinin zaman içerisinde ekip olma çabası, hikayenin karmaşası içerisine yedirilmişti.
Ben normal şartlarda tam bir dizi izleyicisiyimdir. Bir solukta izler, izlemediğim süreler bana dert olur. Karakterleri kendi hayatımın parçası gibi düşünür ve dizi süresince onlarla yaşarım. Bu bilgiyi size verme sebebim ise birazdan dizi hakkında söyleyeceklerimin boyutunu daha iyi anlamanız için. Bir hevesle başladım, konusu ilgi çekici, merak uyandıran absürt komedi bir dizi sonuçta. Netflix’in çerez dizilerinden beklenti duymaz, keyif almaya odaklanırım çoğunlukla. İşte bu noktada hikayenin ritmi ve akışı devreye girdi. İnanılmaz güzel bir ortamda çekilen, sırf görselliği için dahi iki bölüm izleyebileceğiniz bir diziyi, çok olağan, yavaş bir ritimle maalesef mahvetmişler. 2 haftanın sonunda 4. Bölümü zorlaya zorlaya bitiren biri olarak bende merak dahi uyandırmadı diyebilirim.
İlk bölümün anlamsız yavaşlığı, kadının olaylardan kendini soyutlamaya çabalarken ki gerginliği zaten ilk dakikadan beni soğuttu. Elbette karakterlerin huşu içerisinde anlaşmasını beklemiyordum ama zıt karakterler yapacağız diye her şeyin en uç halini baz almak karakterlerden de uzaklaştırmıştı. Neden başının belada olduğunu anlayamayışımız, bir şeyler eksik kalması gibi detaylar meraklandırmaktan öte kafamızda yük edindiği için diziye olan odakta da kaymalar yaşanmıştı. Onun haricinde ilerleyen bölümlerde karakterler daha orta ağız bir hal alsın diye ilk başta tanıtılan tiplemelerden uzaklaşmışlardı. Mesela kadın hikayeye asla meraklı değilken ikinci bölüm bir aydınlanma yaşıyor, her şeyden çok merak edip, araştırıyor. Bu tutarsızlık beni rahatsız etti. Bunların yanı sıra kasabadaki karakterleri henüz tam tanıyıp, oturtamamışken aniden değişmeleri, dizideki gerilimi arttırma çabaları o kadar suni kalmıştı ki sadece arkada ses olsun diye açılacak bir diziye dönüştü. Keşke daha derin karakterler yaratarak dizinin ikinci sezonuna bağlanmamız sağlansaydı. Böylece çok daha iyi bir seyir keyfi alırdık.
Tüm bu eleştirilerin yanı sıra olumlu yanları, seyrederken gülümseten anlar da pek tabi oldu. Örneğin absürt komedi seviyorsanız bazı mizansenler size hitap edebilirdi, ilk başta da belirttiğim gibi inanılmaz güzel bir doğanın içerisinde çekildiği için bir süre etrafa odaklanarak geçiyor zaten. Bu kadar güzel bir doğayı çok daha verimli kullanabilirlerdi. Oyunculuklar sırıtmadan, kendi karakterlerini sırtlanabilmişlerdi. Olaya belki daha fazla gizem unsuru eklense, hikaye bu kadar anlaşılır olmasa çok daha iyi olabilirdi. İlk başta size merak edeceğiniz iki hikaye vermeleri izlenebilirliği de arttırmıştı. Tüm bunlar olumlu giderken, kendi kararsızlıkları diziyi yokuşa sürmüş. En temelde arada kalmışlık hissi beni rahatsız etmiş, kafamda sınıflandıramadığım için sorun yaşamıştım. Örneğin gerilim ağırlıklı gitseydi, ilk sahneden sadece buna odaklansaydık iyi bir iş çıkabilirdi. Kaldı ki Netflix’in çok iyi gerilim-korku yapımları var. Kolaylıkla o yapımlar arasında yer edinebilirdi. Veya sadece durum komedisi, absürt komedi yapacağım iddiasıyla çıksaydı yine hitap ettiği kitleyi kazanabilir, izleyiciyi arada sıkışmış hissettirmezdi. İki kategoriyi de denemesi ve tam olarak iki kategoriye de ait olmayışı dizinin kitlesine oldukça zararlı bir hamle olmuş.
İngiliz kültürünü seviyor, izlemek size keyif veriyorsa bir hafta sonu izleyebilir, ‘neden izledim?’ pişmanlığı yaşamazsınız. Ama absürt komedi-gerilim filmlerden hoşlanmıyorsanız es geçip, bir sonraki diziye bakmanızı tavsiye ederim. İzledikten sonra yorum yapmayı unutmayın 🙂
Bodkin: En Zor Podcast