Bekaretin Sonu: İç Seslerin Gürültüsü (İKSV Özel)
Lübnan’ın kuzeyinde, bir seks işçisine giderek bakir hayatlarını “sonlandırmaya” niyetli dört delikanlı…
“Bu benim yaşadığım bir şey. 15 yaşındayken bekaretimi kaybetmek için bir fahişeye götürüldüm ve neler olduğunu anlamam uzun zaman aldı.” diyen 1992 doğumlu George Peter Barbari, Arjantinli-Lübnanlı bir film yapımcısı. Orange County, California’da doğdu ve Lübnan, Batroun’da büyüdü. George Peter Barbari’nin yönettiği bu ilk uzun metrajlı filmi, dünya prömiyerini 2021 Berlin Film Festivali’nde Panorama bölümünde yaptı. Çekimleri, kurgusu ve replikleri ile size yaşanmışlık hissini sonuna kadar hissettiren bir film. Beyninizde her gün hissettiğiniz korkularınız, kaygılarınız, hedefleriniz başkalarının iç sesleri ile sizlere tercüme oluyor ve size yalnız hissettirmiyor. Kullanılan renkler, mekanların sadeliği ve devamlılığı ile bütünlük hissi fiziksel olarak da izleyiciye yansıtılıyor. George Peter Barbari’nin diğer filmlerini de heyecanla bekliyor olacağım.
Filmin açılış sahnesinde denizin içerisinde nefes almaya çalışan birinin “gördükleri” ve hissettiklerine şahit oluyoruz. Ekran karardığında ise iki arkadaş bizi karşılıyor; Etienne ve Adnan.
Film boyunca bakış açılarımız aslında Etienne’nin etrafında şekilleniyor. Adnan’ın bulduğu seks işçisine giderken Etienne annesine sinemaya gittiklerini söylüyor ve evden ayrılıyorlar. İlk iç ses annesinin ki oluyor; kocasının ölümünden sonra bekar bir anne olmanın ve ruh eşini bu kadar özlemenin acımasızlığıyla ilgili konuşuyor kendisiyle, belki de bizimle. Eşi öldükten sonra yazdığı bazı şiirleri sosyal medyada paylaşıyor olduğunu söylüyor ancak en güzel işlerini hep kendine saklıyor.
“… çünkü bana öyle geliyor ki iki insanın birbirine nasıl da umutsuzca hayranlık duyduğunu anlayabilecek kimse yok bu dünyada.”
İç sesler konuşmaya başladığında dünyanın geri kalanı susuyor, sadece odağınız o kişinin kendi karmaşasına, umutlarına ve ölümüne odaklı kalıyor. Annenin iç sesinden sonra kız kardeşinin iç sesine geçiş yapıyoruz ve herkesten gizlediği kürtajının, hiçbir zaman doğmayacak olan çocuğuna olan merakını ve vücudunu ne kadar spor yaparsa yapsın asla sevemeyeceğini fark ettiğini görüyoruz. Evdeki bisikletin pedallarını çevirdikçe “mükemmel” planlanan geleceğinden aslında ne kadar uzak kaldığını anlıyor.
Film boyunca iç seslerden çok etkilendim; bütünü oluşturan en önemli parçalar onlar. Şimdiki zamanda hissettikleri ruh halleri ile başlayan bu içsel yolculuk sonrasında geleceklerine ve en sonunda da ölüm yaşlarına ilerleyerek kendi hayat yollarının sınırını ve şekillenmesini belirliyor.
Etienne ve Adnan yürürken diğer iki arkadaşları da onlara katılıyor; Jean Paul ve Dankoura. Bu yolculukta artık dört arkadaşı görüyoruz. Birbirleriyle şakalaşıyorlar ve ilk deneyimlerinin nasıl olacağına dair spekülasyonlarda bulunuyorlar.
Yolda arabalarının kasalarına atladıkları arkadaşlarının iç sesleri film süresince duyduğunuz iç seslerin en zorları olabilir. Şoför; amcası tarafından yıllarca tacize uğramış ve sonunda amcası ölünce bu zulüme baş kaldırmak istediğinde de zorla susturulmuş, depresyonda olduğunu ve mutsuzluğunu dile getiriyor.
Diğer yolcu da eşcinsel ancak Lübnan’da toplumdan reddedileceği için cinsel kimliğini tamamen bastırmak zorunda kalmış.
“… iki yıl sonra ilk kez bir adamla birlikte olacağım ve bu sonuncusu olacak. İlk kez yabancı bir adama sarılacağım ve kollarında uyuyacağım. Daha sonra ailemin bulduğu bir kızla görücü usulü evleneceğim. Eşim evliliğimiz boyunca cinselliğimi sorgulayacak…”
Kısa süren araç yolduğundan sonra eczanede inerek gerekli birtakım malzemeleri alarak ve yürüyerek yolculuklarına devam ediyorlar. Yakın arkadaş olmalarına rağmen yolculuklar süresince konuştukları birçok konuda farklı görüşlere sahipler ve kimi zaman da bu yüzden Jean Paul ve Adnan kavga etmekte. Aralarını düzeltmek de hep Etienne ve Dankoura’ya kalıyor. Biraz rahatlamak için marketten içki alıyorlar ve Adnan kör kasiyere bira sayısı ile ilgili yalan söylerken Etienne dürüst oluyor; karakterlerinin farklılıkları kendisini belli ediyor.
Dankoura iç ses olarak en stabil hayatı yaşıyor diyebilirim; hiç kayak yapmadığı için pişmanlığını dile getirerek başlıyor konuşmaya. Daha sonra babası öldükten sonra evlendiğini ve çocuk sahibi olduğunu söylüyor. Hayalinin büyük bir kısmını kaymaya götürdüğü çocuklarının gülüşlerinin kendisinde yarattığı sıcaklık duygusu oluşturuyor. Daha sonra aynı babası gibi kamyon şoförlüğü yaparken sessiz sakince kaybolup gidiyor dünyadan.
Yolculuklarının son ulaşım aracı olan otobüse bindiklerinde kendi şakalarının arasında Etienne’nin iç sesi devreye giriyor ancak bu sefer kendini değil diğer yolcuların geleceklerini, yaşadıklarını ve ölümlerini anlatıyor.
Seks işçisi ile görüşecekleri otele geldiklerinde ise bir süre beklemek için sahile iniyorlar. Otel tıpkı kendi iç dünyaları gibi yıkık-dökük ve eski; sanki yorgunlukları da mekana yansıtılmış. Bu sefer kendi iç sesleri dışarı vuruyor ve hayatlarında neler yapmak istediklerin, hayallerini konuşuyorlar. Bu kısımda kafamı karıştıran en büyük şey oyuncuların filmdeki yaşları ile ilgili oldu. Üniversiteden bahsettikleri için 18-20’li yaşlarda olmaları gerekli diye düşünmeye başlamıştım ama iç seslerinin hesaplarına göre de 27-30 yaşları civarında olmalılardı. Film ile ilgili kafamı karıştıran tek şey yaşlar ve oyuncuların fiziki görünüşleri arasındaki gri bölge olabilir.
“İnsanları dünyada daha az yalnız hissettirmek istiyorum. Sevdiğim yazarların yaptığı gibi, dilerim benim kelimelerim de birilerini kurtarır.”
Etienne yazar olmak istediğini söylüyor ancak hayatı üniversiteden mezun olduktan sonra petrol şirketinde emekliliğine kadar çalışarak geçecek. Ne o insanları anlayacak ne de insanlar onu. Ölümünden bir ay sonra şiir kitapları bulunarak basılacak ve ancak öyle yazar olabilecek. Annesi gibi insanlardan gizlediği yazma yeteneği yüzünden hayallerine yaşarken kavuşamayacak. Kitaplarından birinin adı olan “O Zaman Bile Sonrasını Bekliyordum” Etienne’in karakterini birebir yansıtarak kendi hayatında çözemediği sorunlar ve yaşadığı kafa karışıklığını en iyi şekilde gözler önüne seriyor. Oyuncunun tutukluğu ve durağanlığı da karakterin hayata geçişini gerçekçi kılıyor.
Görüşmeyi gerçekleştirme vakitleri geldiğinde Christelle, seks işçisi, Mama’ya çocuk yaştakileri istemediğini söylemesine rağmen maddi kaygılar yüzünden kabul etmek zorunda kalarak Etienne ile başlıyor. İlk yaptığı hareket denize bakan aydınlık pencereyi kalın perdeler ile kapatmak oluyor. Kendisini görmekten mi rahatsız oluyor yoksa Etienne’i mi bilemiyoruz. Çekimler ve yaratılan atmosfer ile ikisinin de bu durumdan duyduğu rahatsızlık okunuyor. Etienne hissettiği arkadaş baskısı yüzünden devam etmek zorunda kalırken Christelle ise göz yaşlarını tutmaya çalışarak işini yapıyor.
“Etienne içeri giriyor, ama asla gerçekten çıkmıyor.” Süresi bitince arkadaşlarına doğru yürüyor ve nasıl geçtiğine dair gerçekçi olmayan, yalızca arkadaşlarını tatmin edecek cümleler kurarak geçiştiriyor. Hem Christelle’in iç sesine şahit oluyoruz hem de Etienne’in aslında nasıl boğulduğuna dair hislerine eşlik ediyoruz; açılış sahnesindeki gibi dalgalar ekrana vururken. Etienne’in babası uçak kazası geçirmiş ve cesedi bir süre boyunca denizde aranmış. Aslında bu deniz sahneleri bir yandan Etienne’in iç sesine eşlik etse de bir yandan babasının bakış açısı ile görülmekte gibi de. İç sesini ilk duyduğumuzda sürekli olarak boğulduğu bir rüya gördüğünü ve ileride de görmeye devam ettiğini söylüyor. Babası ile olan bağlantısı aslında bir yerde onu avlıyor da. İşleri bittiğinde aynı şekilde evlerine geri dönüyorlar ve Etienne hissettiği bütün huzursuzluklar ile beraber güvende hissettiği tek yer olan yatağına yatıyor ve film bitiyor.
İKSV Haziran Seçkisi’nde yer alan Bekaretin Sonu filmini sizler için inceledim. Umarım filmi izlerken siz de zevk alırsınız.
Bekaretin Sonu: İç Seslerin Gürültüsü (İKSV Özel)
İdil İnan’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.