Beden, Ruh ve Tütü Giyen Balıklar: Sofia Exarcho’dan Animal
2024 İstanbul Film Festivali seçkisinde yer alan Sofia Exarcho’nun yazıp yönettiği Animal, metalaşan bedenleri merkezine alan bir drama filmi. Meslekleri animatörlük olan yani etkinliklerde insanları eğlendirmek adına dans eden, şarkı söyleyen, bazen dövüşen yani bedenlerinin imkan verdiği her türlü performansı sunan bir grup insana ama ana hikayesinde bu işi 19 yıldır yapan Kalia karakterine odaklanan film, büyük dramatik olaylardan ziyade bu insanların hayatlarının günlük akışındaki buruklukları gözlemlememizi istiyor. Arka planda Yunanistan’ın doğal ve kültürel panoramasıyla hem keyif zevki yüksek bir film olurken hem de konumundan dolayı Yunanistan ekonomisi ve turistlerin yerlilerin yaşamlarına etkisini hikayesine harmanlayarak bir kapitalist sistem eleştirisi de sunuyor. Filmin isminin ekrana “Animal” şeklinde gelip sonrasında ruh anlamına gelen Yunanca kelima “Anima” olarak birkaç saniye daha kalmasıyla film sizi beden ve ruh üzerine düşünmeye en baştan davet ediyor.
Dimitra Vlagopoulou tarafından canlandırılan ve kendisine Locarno Film Festivalinde Best Performance ödülünü de kazandıran Kalia karakteri 19 yıldır animatörlük yapan ve başka bir hayata dair hayaller beslediğini açıklamayan bir karakter olsa da film onun bir eşikten geçişini ve ona paralel olarak iki karakterin daha bu dünyada kendine yer arayışını anlatıyor şeklinde özetlenebilir. Yaz sezonunda oteldeki turistlere dans gösterileri hazırlayan, şarkı söyleyen, klüplerde performans sergileyen Kalia ve diğer animatörler hem iş arkadaşları, hem günlük hayatlarında birbirlerine destek oluyorlar hem de bazen romantik ya da cinsel ilişkiler içerisindeler. Otelde çalışan insanlar olarak onların film boyunca genelde kendi dünyalarında olan bu izalasyonu filmin onlar otelde kalanlara temizlik ya da yemek gibi bir hizmet sunmasalar da onlar tarafından yine de otelden satın aldıkları deneyimin bir parçası olduğuna işaret ediyor. Vücutlarını turistleri eğlendirmek için kullanırken kendilerine aidiyet çizgileri epey bulanıklaşıyor, tacize varan dokunuşlar es geçiliyor ya da vücutlar yalnızca izleyicilere daha iyi görünmesi için modifiye ediliyor. Elbette bu modifikasyonlar genelde kadın performansçılarda görülüyor, göğüs ya da kalçalarını büyütmeleri gibi.
Kendisi ile aynı yaşta evini terk eden ve henüz 18 yaşında bile olmayan Eva (Flomaria Papadaki) ile tanışan Kalia onun için bir noktada rol model ve eğitmenken bir yandan onu yolun başında gördüğünde kendi hayatına olan tahammülsüzlüğü artıyor. İkilinin diyaloglarına hem Eva’nın huzursuz hevesini hem de Kalia’nın bıkkın sürdürmeye çalıştığı maskeyi doğal bir şekilde aktarıyor hikaye. Kalia kulüpte insanları eğlendirmek adına gözleri bağlı bir şekilde performans sergilerken düşüp bacağını yaraladıktan sonra yavaşça tahammülünü yitirmeye başlarken Eva ise 18 yaşına girmesinin ve baştaki gerginliğini atmasının ardından bir animatör olarak rolünü benimseye başlıyor. İkisinin grup içerisinde iki erkekle olan romantik ilişkileri bile paralel görülebilecek şekilde sunuluyor, ki sonda Eva’yı Kalia’nın daha önce yaptığı bir performansı mutlu ve kendine güvenen bir şekilde sergilerken görüyoruz son kez.
Kalia’nın hikayesi Eva ile olan paralelleri dışında filmin yarısından sonra gruptan bağımsız bir şekilde de gelişiyor. Onun farklı gece kulüplerine gidip çalışan değil müşteri olarak, tanıştığı insanlara adada turist olduğu yalanını söyleyerek artık bir hizmetten öte görmediğini fark ettiği bedeni ve kişiliğini yeniden sahiplenmeye çalışmasını izliyoruz. Ancak ne kadar birileriyle tanışıp flört de etse, izlediği turistlerin karaoke yaparkenki tavırlarını taklit de etmeye çalışsa animatör olarak yaptığı performanslar bir şekilde davranışlarını ele geçiriyor ve Kalia’ı filmin sonundaki ne yapacağını bilmeyen haline getiriyor.
Film bu hikaye ile sade ve gerçek bir dramayı başarıyla zaten canlandırıyorken hikayede ek olarak bir de ekipten birinin kız çocuğunun karakterinin pek de göze çarpmayan sahnelerin varlığıyla daha da sembolik ve vurucu bir hal alıyor. Sahilde bulduğu ölü balıklara tül giydirirken izlediğimiz bu küçük kız çocuğu bu dünyanın içerisinde büyüyor ve günlerini onların provalarında geçiriyor. O eğlence sektörünün öncesinde ya da dışında bir hayatı bilmeyen tek karakter. Gözlemlediği her şey hem yaşından hem de bu sebepten onun için tamamen masum. Filmin sonunda grup olarak sergilenen balık temalı dansta karakterlerin izleyiciler için onun tül bağladığı balıklarla neredeyse eş değer olduğunun yalnızca o farkında değil. Filmin ardından bu karakterin olası bir geleceğini hayal etmek de filmin belki de en hüzünlü yanı izleyici için.
Toparlamak gerekirse Sofia Exarcho Animal’da kadınlar, performans sanatçıları ve genel manada bedenleri sistem içerisinde yer alabilecekleri en meta durumlarda önümüze sunuyor. Eğlence sektörünü filmde çok realistik ve hatta bir çok eğlenceli sahne ile sunarken arka planın rahatsız edici yanını da hemen arkasından veriyor. Bu açıdan film bir dram olarak yorucu olmuyor ve iki saatlik süresi boyunca gereksiz ya da sıkıcı bir sahne de sunmuyor. Bunu başarırken kullanılan ve sahnelenen şarkıların sahnelere uyumu, oyuncuların tümünün amatör dansçıları yansıtırken çok iyi iş çıkarması da önemli noktalardan. Kalia’nın Yes Sir, I Can Boogie şarkısındaki performansları film boyunca kendi aralarında bir diyalog içerisine giriyor en sonda ve hem şarkı seçimi hem de Dimitra Vlagopoulou’nun başarılı oyunculuğuyla filmin en akılda kalıcı yanı oluyor. Net olmayan sonlar genelde bir tatminsizlik hissi yaratsa da Animal yarım kalmış bir film gibi hissettirmiyor ve sonunda karakterleri içselleştirmeyecek olsanız bile birçok sahnesiyle sizi yakalayacak bir film olmayı başarıyor.
Beden, Ruh ve Tütü Giyen Balıklar: Sofia Exarcho’dan Animal