Aşıklar Bayramı: Babalar Yarım Kalır
Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ ve Settar Tanrıöğen’in paylaştığı, bir baba-oğul hikayesini anlatan Âşıklar Bayramı 2 Eylül’de Netflix’te yayınlandı.
Kırşehir’de Avukatlık yapan ve 25 yıldır babasını görmeyen Yusuf’a Kıvanç Tatlıtuğ hayat verirken usta oyuncu Settar Tanrıöğen Yusuf’un babası, saz aşığı Heves Ali’yi canlandırıyor. Kemal Varol’un ödüllü kitabı Âşıklar Bayramı’ndan uyarlanan, senaristliğini ve yönetmenliğini Özcan Alper’in üstlendiği filmde, baba ve oğul bir yandan geçmişleriyle diğer yandan gelecekleriyle olan sorunlarını çözmeye çalışırlar. Yapımcılığını OGM Pictures’ın üstlendiği filmin sloganı ise “Baba dediğin zaten yarım kalmış bir kelimedir, babalar hep yarım kalır.
1 saat 42 dakikalık yapımda Kıvanç Tatlıtuğ ve Settar Tanrıöğen’in yanı sıra Erkan Can, Erkan Bektaş ve Laçin Ceylan gibi usta isimler de kritik rollerde yer alıyor.
Film bir flashback ile baba-oğulun yıllar önceki hallerinden bir kesit ile başlıyor burada verilmek istenen gerginlik ikilinin yıllar sonraki karşılaşmalarına bir gönderme niteliğinde. Nitekim Yusuf’u büyük hali ile görüp onun rutin hayatına doğru dalarken Baba Heves Ali çıkageliyor. Burada flashbackte olduğu gibi gergin bir hava seziyoruz. İkilinin 25 yıldır görüşmediği ilk burada bize anlatılıyor fakat üstünde durulmuyor. Bu açılış sekansının ardından babası hakkında acı bir gerçeği öğrenen Yusuf, babasının Aşıklar Bayramı için Kars’a kendi götürmeye karar veriyor. Yolculuk öncesi ana hikâyenin kurulması sırasında Yusuf’un babasına ne kadar kızgın olsa da babasını çok özlediğini gösteren kısa sahneler bize baba-oğul ilişkisinde ileride neler göreceğimizi özetler nitelikte.
Bu yolculuk aslında Heves Ali’nin kefaret yolculuğu hikâyede bize nihai amacın Aşıklar Bayramı’na yetişmek olduğu söylense de Heves Ali, Aşıklar Bayramı’na özür dilemesi gerekenlerden özür, helallik alması gerekenlerden helallik alarak çıkmasını ilerleyen dakikalarda anlıyoruz. Bu özürlerin ilk zinciri de kendi oğlu Yusuf. 25 yılı 3 güne sığdırmaya çalışan Ali, kefaret yolculuğunun içinde oğlu Yusuf’a bir yol haritası bırakmaya çalışıyor. Çünkü Heves Ali gönlünü kırdığı kadınlardan özür dilerken aynı yolculukta oğlu Yusuf da pek çok kadınla iletişim kuruyor ve kimisinin kalbini kırıyor.
Yusuf ise kendisini yatılı okullara verip 25 yılda bir kere bile görmeyen babasından geçmişin hesabını sormanın yanında ona olan özlemini de babasına fark ettirmeden yaşamaya çalışıyor. Yolculuk devam ettikçe geçmişi kenara bırakmaya başlayan Yusuf’un özlemi ağır basmaya başlıyor ve babası ile anı biriktirmeye başlıyor ve bundan keyif alıyor. Bu geç kalmış baba-oğul sahneleri de bizde buruk bir gülümseme bırakıyor.
Baba-oğulun bu hareket motivasyonları ile yolculuğa başlamasının ardından Kırşehir’den başlayıp Anadolu’nun güzelliklerini ve yaşayışını göstere göstere hikâye başlıyor. İşte tam burada çekim kalitesine değinmem lazım çünkü gerek konuşma sekanslarında kullanılan çekim yöntemi, gerek yolculuk esnasındaki gergin sessizliği anlatan çekim yöntemleri gerçekten çok güzel Yusuf’un özlem dolu öfkesinin yansımaları yakın baş planlarda bize gösterilirken burada Kıvanç Tatlıtuğ’un metot oyunculuğu öne çıkıyor. Bunun yanında bu öfkenin muhatabı olan Heves Ali’nin yorgun ve artık huzur isteyen hasta ruhunu aynı çekim planı ile Settar Tanrıöğen usta bir gerçekçilikle bize geçiriyor. Bu gergin sohbetler ve tercih edilen çekim tarzı sizi sohbetin içine çekiyor.
Bu çekimlerin yanında Anadolu’nun güzelliği ve müthiş doğası yine çok doğal ve içten bir şekilde yansıtılıyor. Ne kadar güzel ve doğal bir güzelliğin içinde olduğumuzu gösterircesine yapılan çekimlerde mekanlarda gerçekçilik ön planda tutulmuş. Zaten film Kırşehir-Kars yolu arasındaki bütün şehirlerde gerçek çekimler ve o yörelerden sahnelere sahip bu da filme gerçek bir yol hikayesi sıfatı kazandırıyor.
Filmde güzel görüntülerin haricinde hep kaşınan bir merak unsuru var. Heves Ali’nin 25 yıldır neden oğlunu görmeye gelmediği sürekli anlatılıyor, soruluyor fakat biraz Yusuf’un öfkesinden biraz da Heves Ali’nin yorgunluğundan yarım kalıyor. Sebebi asla tam öğrenemiyoruz. Bununla birlikte özellikle filmin gelişme bölümünde sürekli ucu açık bırakılan sahneler var ve biz sonucunu ya da sahnenin devamını sürekli merak ediyoruz.
Arka planda sürekli Anadolu ezgileri çalıyor bu da yukarıda bahsettiğim doğa ile birleşince bize çok daha iyi geçiyor. Aşık geleneği tavırlar, sözler ve türkülerle çok çok iyi yansıtılmış Burada Alevi kültürüne bir saygı duruşu da söz konusu. Heves Ali yolculuğun her durağında ya bir dosta veda ediyor ya da kalbini kırdığı kadınlarda özür diliyor bunu da bağlamasını kullanarak yapıyor. Hatta kalbini kırdığı kadınlardan bazıları ile aşık atışmasına bile giriyor. Bu sekanslar bize kültürü hissettirmek açısından çok değerli.
Filmin sonu çok duygusal ve dramatik. Sonda kimileri hedefine ulaşırken kimileri geç gelen bir aydınlanma yaşıyor ki bu da bize geniş plan çekimler ve etkileyici, içimize işleyen Anadolu ezgileri ile sağlanıyor. “Baba dediğin zaten yarım kalmış bir kelimedir, babalar hep yarım kalır.” Filmin sloganı demiştik; finalde Heves Ali oğluna yarım kalmamaya çalışıyor.
Sonuç olarak toparlayacak olursak Aşıklar Bayramı bizim içimize işleyen, kimi zaman iyi kimi zaman üzgün hissettiren, kültürlerimize, şehirlerimize ve yaşantımıza saygı duruşunda bulunan, sıradışı bir hikâyeye sahip olan bir yapım. 3 kitaplık bir romandan uyarlanmış olsa da yönetmen verdiği röportajlarda şimdilik devam filmi olmayacağını söylüyor. Oyunculukları ile öne çıkan bu yapımı size kesinlikle tavsiye ediyorum.
Aşıklar Bayramı: Babalar Yarım Kalır