Anadolu Leoparı: Türlerin Kader Ortaklığı
2021’deki yerli yapımlar arasından adını sık sık duyduğumuz Anadolu Leoparı’nı, bu yıl 26.sı düzenlenen Gezici Film Festivali kapsamında film ekibi ile birlikte izleme şansım oldu. Toronto Film Festivali’nden FIPRESCI Ödülü ile dönen, Ankara Film Festivali’nden En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Görüntü Yönetmeni gibi prestijli ödüllerle ayrılan, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ise En İyi İlk Film Ödülü ve En İyi Sanat Yönetmeni ödüllerinin sahibi olan bir yapımdan bahsediyoruz.
Bol ödüllü bir sezonu geride bırakan filmin yönetmenliğini ise BluTV dizisi Alef’in senaristliğinden tanıdığımız Emre Kayış yapmakta. Yönetmenin ilk uzun metrajı olan Anadolu Leoparı’nın başrolünde Uğur Polat yer almakta. Yardımcı rollerde ise İpek Türktan, Ege Aydan ve son yıllardaki festival filmlerinin vazgeçilmez ismi Tansu Biçer yer alıyor.
Uğur Polat, kendine verilen başrol ne ise hakkıyla oynamış fakat ne eksik ne fazla kendinden herhangi bir şey katmamış bu role. Gamze rolündeki İpek Türktan’ı çok derinlikli bir şekilde görmesek de rolü ele alışıyla takdire şayan bir performans sergilemiş. Ege Aydan yine her rolünde olduğu gibi kendini oynamış denebilir, hatta direkt olarak Behzat Ç’deki Şevket karakterini canlandırmış gibi duruyordu. Tansu Biçer ise bu yıl çıkan bir diğer film olan Sardunya’da sorgu işleriyle ilgilenen bir polis memuruyken burada da aynı şekilde sorguya giren savcıyı canlandırmakta.
İçeriğe gelecek olursak eğer, 22 yıldır Ankara Hayvanat Bahçesi’nin müdürlüğünü yapan Fikret’in yaşadıklarına şahitlik ediyoruz. Özelleştirmenin pençesindeki bir devlet kurumunda, mesleğini layıkıyla yapmaya çalışan ve bunun için bedel ödemeye hazır bir karakteri izliyoruz.
Arap yatırımcıların yeni bir tema park yaratma düşüncesi ile göz koyduğu, Ankara’nın sembol mekanlarından biri olan bu hayvanat bahçesinde bir adet Anadolu leoparı bulunmaktadır. Fakat soyu tükenmekte olan, doğal miras kategorisindeki bu leoparın yeni parka gitmesi için gereken özel nakil işlemleri bürokrasinin karmaşıklığına takılmaktadır. Leoparın gitmesini içten içe istemeyen Fikret, kaderinin leopar ile aynı çizgide ilerlemeye başlayacağının farkında değildir. Tıpkı soyu tükenmekte olan leopar gibi Fikret de örneği gittikçe azalan, yozlaşmamış ve işini layığıyla yapmaya çalışan bir memur karakteri çizmektedir.
Son yıllarda görmekten sıkılmaya başladığımız “bozkırda varoluşsal sıkıntılar çeken erkek” imajını burada şehir versiyonu ile izlemekteyiz. Artık bir işlevi kalmamış, yıkık dökük hayvanat bahçesinin yavaşça taşındığı, emekçilerin de işten çıktığı bir sürecine tanıklık ediyoruz. Çünkü, Fikret’in kendi iç mücadelesi ile engel olamadığı bir peşkeşe kurban gitmektedir burası. Yapabileceği tek şeyin, leoparı teslim etmemek olduğunun farkına varan Fikret, hayatını değiştirecek bazı kararları uygulamaya koyulur.
Filmin buraya kadarki ilk yarısı, bir nebze daha akıcı ve rotasını bilen bir hikaye imajı çizse de ikinci yarıdan itibaren olumlu tüm etkenlerini yavaşça kaybetmeye başlıyor. İpek Türktan’ın oynadığı Gamze karakterinin bir nevi suç ortağı olduğunu görmemizle heyecanın artmasını bekliyoruz. Fakat yönetmen bu sahnelerle filmi tırmandırmak yerine Ege Aydan’ın oynadığı Nevzat karakterine gereksiz çok fazla sahne ayırarak hem hikayenin temposuna ket vuruyor hem de filmi konusundan saptırıyor. Bir süre sonra film “herhangi bir sahne + Uğur Polat’ın sigara içerek yürüdüğü sahne + herhangi bir sahne + Uğur Polat’ın sigara içerek yürüdüğü sahne” formülünden ibaret olmaya başlıyor ve seyircinin dikkatini kaybediyor. Hikayeye hiçbir katkısı olmayan, Tezer isimli karakter üzerinden kurulmak istenen drama ise birkaç saniyelik sahneden ibaret olup henüz başlamadan bitiyor.
Yönetmenin geçmişte senaristliğini yaptığı Alef dizisinde olduğu gibi Anadolu Leoparı’nda da yapay diyaloglar ve tiratlara tanık oluyoruz. Almanya, Danimarka, Polonya ve Türkiye ortak yapımı olması sebebiyle de olsa gerek, belki yurtdışı izleyicilerine yönelik yazılmış metindir diye düşünmeden edemedim. Fakat anadili Türkçe olan izleyici için fazlasıyla tiyatral ve yapmacıktı. Nick Cooke’un görüntü yönetmenliği kesinlikle takdire şayan, fakat bu kısır hikayede bir süre sonra onun planları da tekdüzeliğe kurban gitmeye başlıyor.
Film ile ilgili bahsetmek istediğim bir başka konu ise filmin hikayede durduğu taraftır. Açıkça “eski Türkiye” stili bir memuru izlediğimiz bu yapımda “yeni Türkiye” esintilerine dokundurmadan geçilmemiş. Fakat bunu yaparken, iş çıkışı bara giden memur ile Ankara ayazında kundura giyip ihale kovalayan Arap karakteri karşı karşıya getirmesi, Olacak O Kadar absürtlüğünde bir anlatıma sebep oluyor.
Film sonu ekip ile yapılan söyleşide yönetmenin söylediğine göre hayvanat bahçesi sahneleri Polonya’daki bir harabe hayvanat bahçesinde çekilmiş. Coğrafi olarak Ankara’ya bu kadar benzer, mekanın ve bürokrasinin soğukluğunu bu kadar güzel yansıtan yer bulmalarını başarılı buldum. Filmde kullanılan arabanın 87 plaka olmasının sebebinin sorulması üzerine ise, aslında var olmayan bir Ankara’yı anlatması, mekanın çok da fark etmediğini ve bir nevi kendi Gotham’ını yaratmak istediğini söyledi. Evet tahmin edilebilir bir sebep fakat film biter bitmez salondaki insanların telefonlarına sarılarak internetten plaka sorgulayışını izlemek benim için eğlenceliydi.
Kısacası düşüncelerimi toparlamam gerekirse; Anadolu Leoparı, ana fikir olarak güzel bir noktadan çıkış yapmış olsa da elindeki fırsatların çoğunu harcamış bir yapım. Türkiye sinemasının, yalnızlık psikolojisinden kendini çıkaramayan karakter temasını bırakması hepimiz için en doğrusu olur kanaatindeyim. Tüm bunlara rağmen teknik açıdan bakarsak, başarılı ve seyirciye görsel olarak kaliteli 2 saat sunmakta. Benzerleri arasından sıyrılabileceğini ve uzun yıllar isminden söz ettireceğini pek düşünmesem de yönetmeni bu ilk film cesareti için tebrik ederim. Umarım ilerde daha özgün yapımlarını izleriz diyerek Ekranom’daki ilk incelememi noktalamış bulunuyorum. Başka içeriklerde görüşmek dileğiyle, sinemanın büyülü dünyasında kalın…
Anadolu Leoparı: Türlerin Kader Ortaklığı
1 Yorum:
Güzel bir yazı olmuş ❤️