Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri A Boy From Heaven(Cairo Conspiracy): Tanrı Her Şeyi Affeder Mi?

A Boy From Heaven(Cairo Conspiracy): Tanrı Her Şeyi Affeder Mi?

Yazar: Kübra Şişman

A Boy From Heaven(Cairo Conspiracy): Tanrı Her Şeyi Affeder Mi?

Mısır asıllı İsveçli yönetmen Tarik Saleh’in yazıp yönettiği A Boy From Heaven, Cannes Film Festivali’nden eli boş dönmedi. İslam alemi için cesur sayılabilecek senaryosu jürinin gözünden kaçmadı ve En İyi Senaryo Ödülü’ne layık görüldü. Daha önce Metropia ve The Nile Hilton Incident gibi yapımlarla adını duyuran Saleh, A Boy From Heaven ile geniş kitlelere ulaşmayı başardı. Oyuncu kadrosunda ise başrolleri Adam rolünde Tawfeek Barhom ve İbrahim rolünde Feres Fares paylaşıyor.

Mısır’ın küçük bir balıkçı kasabasında otoriter bir baba ve iki erkek kardeşiyle birlikte yaşayan Adam, El Ezher Üniversitesi’nden kabul mektubu alır. Fakat işler beklediği gibi gitmeyecektir; kendini derin devlet oyunlarının tam ortasında bulur. Öğrencilerin gözü önünde ölen Büyük İmam’ın yerine kendi görüşlerine yakın olan din adamını seçtirmek için cinayet dahil, her türlü kirli oyuna cüret etmekten çekinmeyen hükümet ajanlarının piyonu olur. Ibrahim’e taşıdığı istihbarat sayesinde amaçlarına ulaşmaları çok sürmez ve istediklerini aldıklarında ise ondan kurtulmaya çalışırlar. Adam için birçok şeyi sorgulama vakti gelmiştir artık. Finalindeyse Adam, bambaşka bir kimlik edinmiştir kendine.

Filmin başlarında Adam’ın El Ezher Üniversitesi’nden kabul mektubu aldığı zaman yüzünde, bir yandan baskıcı babasından çekinmesinden kaynaklı endişesini bir yandan da bu denli prestijli bir okula kabul edildiği için oluşan mutluluğunu aynı anda görürüz. Babası, Adam için ciddi bir otoritedir; sözünden çıkamadığı ama aynı zamanda kaçıp, uzaklaşmak istediği biri olarak gösterilir filmde. Diğer taraftan İbrahim ise kendinden yaşça küçük bir müdüre ve daha rütbeli kişilere itaat etmek durumunda. İki karakter de otoriteler altında ezilmiş olarak resmedilir. Tıpkı ilahi bir varlığa sorgusuz, mutlak bir boyun eğiş gibi.

Haliyle yapılan bütün eylemlerin ilahi bir gücün isteğiyle olduğu bilinci de kaçınılmaz olur. İlerleyen sahnelerde İbrahim, Adam ile işi bittikten sonra ona işlenen cinayeti üstlenmesini ve sonucunda da idam edileceğini söyler. Ardından Allah tarafından bu kutsal amaç için seçilen kişi olduğunu söyler ve Adam’dan “Beni seçen kişi sensin.“ cevabını alır. Bunun üzerine İbrahim, ona kaçmasını söyler. Ağır ağır insanların yaptıkları eylemlerden kendilerinin sorumlu oldukları fikri akıllarında yer etmeye başlar. Adam, başındaki beladan kurtulup yaşadığı yere geri döndüğünde, kasaba imamının yanında alır soluğu. Kabul mektubunu eline tutuşturup, olayların fitilini ateşleyen imamın, Adam’ın başındaki sarığı çıkarmasıyla son bulur hikaye. Ona neler öğrendiğini sorar. Adam uzun uzun imamın yüzüne bakar ve cevap vermez. Ancak yüz ifadesi her şeyi açıklar niteliktedir. Ayrıca bir din adamı tarafından dini bir nesnenin Adam’ın başından çıkarılması, yine kendi çıkarları uğruna dini kalleşçe kullanmaktan çekinmeyen insanlar yüzünden bu yoldan uzaklaştığını vurgular niteliktedir. Filmin finalindeyse Adam’ı denizin ortasında babasıyla birlikte bir sandalın içinde kürek çekerken görürüz. Adam artık baba mesleği olan balıkçılığa dönmüştür. Dini inanışlara göre su, yeniden doğuşun ve günahlardan arınmanın sembolüdür. Tıpkı Adam’ınki gibi bir sayfanın kapanışını ve yeni bir başlangıcı simgeleyen filmin finaline yakışır bir son izletir bize yönetmen.

El Ezher Üniversitesi, 975 yılında Kahire’de kurulan ve yıllardır verdiği eğitimle dünya çapında hatırı sayılır bir başarı yakalayan Mısır’ın en eski üniversitesidir. Tıpkı Adam gibi yönetmen Tarik Saleh’in dedesi de küçük bir kasabada yetişmiş ve El Ezher Üniversitesi’nde okumuş. Küçük yaşından beri bu tür din öğretileri yayan merkezler içinde neler olup bittiğini merak eden Saleh’in bunu senaryolaştırması da kaçınılmaz olmuş elbette. Gazeteci kimliğinin etkisi olacak ki böyle sansasyonel bir senaryoyu hayata geçirmekten hiç çekinmemiş. Başta kitap olarak yayımlamak istediği hikayeyi yapımcısı beğenince böyle derin bir film çıkmış ortaya.

Cesur bir senaryo olduğunu söylüyorum çünkü bilindiği üzere özellikle İslam fanatikleri için dini övmeden birtakım eleştirel nüanslarla dolu bir film çekmenin büyük tepki toplayacağı su götürmez. Hele ki İslam’ın en büyük eğitim kurumu olarak kabul edilen kutsal bir yerin adının yolsuzluklara karışmasını ve din adamlarının İslam fıkhına aykırı davranışlarını hikaye edinen bir film, şüphesiz ki çok hoş karşılanmayacaktır. Yine de film için cüretkar sıfatını kabul etmiyor Tarik Saleh. Röportajında, bu tarz olayları duyurmanın vazifesi olduğunu belirtiyor. Gazetecilik geçmişinin tekrar altını çizmekte fayda var. Ayrıca doğma büyüme İsveçli olduğunu görünce de taşlar daha bir yerine oturuyor.

Gel gelelim filmde istedikleri adayın kazanması uğruna haşhaşi misali cinayet işlemeye kadar gidecek eylemlere. Suikast girişimlerinin öncüsü kabul edilen dini tarikat gibi kendi hedefleri doğrultusunda, din kisvesi altında rahatça adam öldürmek de eleştirilen konulardan biri. Bana kalırsa bunu ince ince aktarmayı da başarmış. Ancak Cannes’dan En İyi Senaryo Ödülü’nü aldığını görünce oldukça yüksek bir beklentiye giriyor insan. Tamamıyla karşılıyor mu tartışmaya açık. Oyunculuklar ise gayet başarılı, duygu oldukça iyi yansıtılmış. Özellikle başrol olan Adam karakterini canlandıran Tawfeek Barhom İsrail-Filistin asıllı bir oyuncu. Filmin yönetmeniyle birlikte verdiği röportajında Adam’ın kendisinden çok uzak ama aynı zamanda çok yakın bir karakter olduğundan bahsediyor. Ayrıca süre kısıtlamasından dolayı Mısır aksanını özümseyecek vaktinin olmadığından ve bu konuda kurtarıcısı olan şeyin çocukken mecburiyetten izlediği Mısır filmlerinin olduğundan da söz ediyor. Bu koşullar altında oyuncuyu tebrik etmemek haksızlık sayılacaktır. İbrahim rolünde izlediğimiz Fares Fares de yine beklentiyi sonuna kadar karşılıyor.

Temposu bir an olsun düşmeyen filmin her sahnesi sürprizlerle dolu. İzlerken dikkatleri yoğunlaştırmakta fayda var. Filmin sinematografisini, kariyerinde birçok ünlü yapımda ve birçok ünlü isimle birlikte çalışma fırsatı yakalamış Pierre Aim üstleniyor. Filmin geneli eskimiş tarihi yapıların içinde geçtiği için, o tarihi doku izleyicinin göz zevkine son derece hitap ediyor. Ayrıca izlerken tanıdık yapılar da gözünüze çarpabilir. Bunun sebebi filmin büyük bir kısmının İstanbul’da çekilmiş olması. Aim çevreyi kadrajda çok iyi kullanmış. Filmin müziklerini ise Krister Linder Üstlenmiş. Özellikle bazı sahnelerde insanın içine işleyen tınılarla filmin seyir zevkini ciddi ölçüde arttırıyor.

Genel olarak bizim de aşina olduğumuz din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılamaması ve daha da kötüsü dinin politik çıkarlar doğrultusunda kullanılmasını konu edinen başarılı bir eser. Filmin oyuncularına büyük iş düşmüş ve başarılı bir şekilde de altından kalkılmış. Son olarak kesinlikle zamanınızın karşılığını verecek bir yapım olduğunu söyleyebilirim.

A Boy From Heaven(Cairo Conspiracy): Tanrı Her Şeyi Affeder Mi?

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...